Dede Efendi Üzerine… Dr. Hanefi Özbek
Toplam Okunma: 4810 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 23:59
…“Bazı bestekârları öteki bestekârlardan ayıran özellikler nelerdir?” sorusunu Dede Efendi üzerinden cevaplamaya çalışarak; hem Dede Efendi hakkında yazılan genel şeylerin biraz dışına çıkılmış hem de yukarıdaki soruya bir cevap verilmeye çalışılmış olacaktır… Dede Efendi’nin yaşadığı evin günümüzdeki görüntüsü(yanda).
Yazı başı:
Dâhî bestekâr, 10 zilhicce 1191′de yâni 09.01.1778′de, Kurban Bayramı’nın birinci günü Şehzâdebaşı’nda doğmuş, yine Kurban Bayramı’nın ilk günü, 29 Kasım 1846′da vefât etmiş ve Hz. Hatice’nin ayak ucuna gömülmüştür. Dede Efendi’nin hayatı hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler aşağıdaki kaynaklardan yararlanabilirler:
• Dede Efendi; Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları no: 811, Yazarı: Yılmaz Öztuna.
• Dede Efendi; Ötüken Neşriyat, yazarı: M. Fatih Salgar.
Bu yazıda, XIX. yüzyılın en büyük Türk Mûsıkîsi bestekârı Hammâmizâde Hacı Ismâil Dede Efendi’den “biraz daha farklı açılardan bakmak suretiyle” bahsedilmeye çalışılacaktır.
Bestekârlık, mûsıkî san’atının zirvesi olduğu gibi, bazı bestekârlar da farklı özellikleri ile diğer bestekârlar arasında zirve olarak kabul edilebilir. Örneğin; “Itrî, Meraga’lı Abdülkâdir, Dede Efendi ve Zekâi Dede Türk Mûsıkîsi’nin en büyük bestekârları arasındadır” denildiğinde: Bu bestekârların diğer bestekârlara göre daha üst düzeyde eserlere imza atmış oldukları, farklı özellikleri ile de diğer bestekârlar arasında mümtaz bir yere sahip oldukları kolayca anlaşılır. Şimdi “bazı bestekârları öteki bestekârlardan ayıran özellikler nelerdir” sorusu akla gelebilir. Bu soruyu Dede Efendi üzerinden cevaplamaya çalışarak; hem Dede Efendi hakkında yazılan genel şeylerin biraz dışına çıkılmış hem de yukarıdaki soruya bir cevap verilmeye çalışılmış olacaktır.
Bestekârları, bestekârlık açısından değerlendirebilmek için bazı kriterlere ihtiyaç vardır. Hem bu kriterler, hem de bu kriterlere göre Dede Efendi hakkında aşağıda bahsedilmeye çalışılmıştır.
Bestekârın eserlerinde başarılı bir şekilde kullandığı makâm sayısı: Dede Efendi, eserlerinde çok sayıda makâmı başarıyla kullandığı gibi yeni makâmlar da icâd etmiştir (Sultânî Yegâh, Nev-eser, Sabâ-bûselik, Hicâz-bûselik, Araban kürdî gibi).
Bestekârın eserlerinde başarılı bir şekilde kullandığı usûl sayısı: Dede Efendi, çok sayıda küçük ve büyük zamanlı usûlü başarıyla kullanmış ve bir eser içinde birden fazla usûl geçkisini de hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde gerçekleştirmiştir. Meselâ “Yine bir gül nihâl” mısrâıyla başlayan Râst makâmındaki eseri, Türk Mûsıkîsi’nin basit iki usûlünden biri olan “Semâî” usûlü ile bestelenmiştir. Bu usûl aynı zamanda küçük zamanlı bir usûldür ve hâlen kullanılmaktadır. Dede Efendi, zamanımızda artık neredeyse kullanılmayan (başarıyla kullanacak bestekâr bulmakta zorlandığımız) büyük usûllerimizi de eserlerinde gâyet rahat ve başarılı bir şekilde kullanmıştır. Örneğin “Müştak-ı cemâlin gece gündüz dil-i şeydâ” mısrâıyla başlayan Sûznâk makâmındaki bestesinde iki büyük usûlü (Remel ve Berefşân) kullanmıştır. Iki ayrı usûlün bir eserde kullanılması “darbeyn” ismini almaktadır. Bu örnek eser, bir müzik parçası içerisinde usûlden usûle geçme konusuna da iyi bir örnektir.
Bestekârın eserlerinde başarıyla kullandığı form sayısı: Form, basitçe açıklanmaya çalışılacak olursa türkü, şarkı, saz semâîsi, peşrev, âyin, kâr, beste gibi biçimlere verilen isimdir. Zamanımız bestekârları içinde şarkı ve türkü formu dışında diğerlerini kullananlara nâdiren rastlanabilmektedir. Dede Efendi ise en basit formlardan en karışık olanlarına kadar hemen tüm formları (türkü, şarkı, tavşanca, köçekçe, beste, kâr) başarılı bir şekilde kullanmıştır. Ancak saz eserleri (saz semâîsi, peşrev, oyun havası, vs.) konusunda Dede Efendi’yi ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü elimizde Dede Efendi’ye ait saz eseri sayısı yok denecek kadar azdır. Dede Efendi, belki de birçok saz eseri bestelemiş, ancak bunlar henüz gün ışığına çıkmamış olabilir.
Bestekârın kendi devrindekileri ve kendinden sonraki san’atkârları etkilemesi: Bu konuda Dede Efendi gâyet iyi bir örnek teşkil etmektedir. Mûsıkîde yaptığı etkiyle, yetiştirdiği talebeleriyle “neoklasik” devrin dinamosu olmuştur. Gerek talebeleri gerekse talebelerinin talebeleri O’nun etkisinde kalmış ve bu etkiyi hem kendi devirlerine hem de sonraki devirlere taşımışlardır. Bugün konservatuvarlarımızdaki değerli hocalarımızın Türk Mûsıkîsi eğitimi aldığı hocalar ve onların da hocaları araştırıldığında; hoca silsilesinin genellikle “Ismâil Dede Efendi-Zekâî Dede Efendi-Ahmed Irsoy (Zekâî Dede Efendi’nin oğlu)” sırasını takip ederek günümüze geldiği görülecektir.
Bestekârın eserlerinin klasikler arasına girmesi: Dede Efendi’nin eserleri, aradan birbuçuk asır geçmesine rağmen hâlâ zevkle dinlenilmektedir. Eserlerinin değeri, konunun uzmanlarınca vurgulanmaktadır. Akademik çalışmalarda da Dede Efendi’nin eserlerinden önemli ölçüde yararlanılmaktadır. O’nun eserleri, Klasik Mûsıkî’mizin vazgeçilmezleri arasındadır denilebilir.
Dede Efendi’nin, zamanında tüm Osmanlı coğrafyasında, hattâ kısmen Avrupa’da da tanındığı bilinmektedir. Zamânımızda da Klasik Türk Mûsıkîsi denilince ilk akla gelen şahsiyetlerden biri O’dur.
Bestekarlıkla ilgili olarak daha ince detaylara girilebilir ve Dede Efendi’nin besteleri birer birer ele alınarak her yönüyle değerlendirilebilirdi. Ancak biz konuyu burada sona erdirmenin daha uygun olacağı düşüncesindeyiz.
Bu yazıyı Yahya Kemâl’in bir rubâîsiyle bitirmek herhalde uygun olacaktır:
İsmâil Dede
Tâ’ûna giriftâr olarak Mînâ’da
Can verdi cehennem gibi bir hummâda
Fânî ise öz bestelerin hallâkı
Doğmak yaşamak nâfiledir dünyâda
Yahya Kemal Beyatlı