GTSM’nin Türkçe’yi Benimseyemeyen Sevdalıları… Dr. Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 2042 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 20:48
Cumhuriyetimizin ilanıyla birlikte, Türkçemizin Arap, Fars ve diğer dillerin etkilerinden kurtarılması için Atatürk önderliğinde çalışmalar başlatılmış, bu konuya birçok önemli edebiyat, sanat ve bilim uğraşanımız kendini adamış ve kurumsal olarak öncülük etmesi için de Türk Dil Kurumu kurulmuştur.
Fakat o yıllardan bu yana cümlelerini Osmanlıca ağırlıklı kurmaya ayrı bir özen gösteren, Türk dil devriminin gerekliliğini düşünlerinde kavrıyamamış bazı kişiler yazı ve konuşma dünyamızdan hiç eksik olmamışlardır. Biz onlara “sevdalılar” dedik…
Ağdalı Osmanlıca ile Türkçe karışımı bir dil kullanmayı yeğliyen bu modellerin temel düşünceleri, kendilerinin bile farkında olmadıkları “Ne kadar esrarengiz bir dil kullanırsam, o kadar romantik ve de sempatik görünürüm” mantığına dayanmaktadır. Çünkü ancak bu şekilde varlıklarını hissedebilmektedirler.
Çünkü cehalet denilen olgu sadece çok okumayla bitmemekte; yanında, bilgileri çağdaş harmanlama becerisine sahip algılama-değerlendirme gücüne de gereksinim duymaktadır.
Toplumsal yaşam tarihinin hemen her sürecinde, ayrıcalıklı kesim tarafından kendini sıradan halktan üstün veya farklı göstermek amacıyla, halkın edinemiyeceği bir takım ögeler yaratıldığı gözlenmektedir.
Bu ögeler belirgin olarak giysilerde, müzikte, dilde vs karşımıza çıkmaktadır.
Müzikte de benzer ayrışımlar yaratılmış, ayrıcalıklı kesimin müziğini, halkın müziğinden ayırmak amacıyla yeni bir müzik doğurtulmuştur. Sanat müziği…
Toplumsal kültür-bilinç seviyelerinin insanlar arasında aynı olmadığı bilinmektedir. Bu bilginin ışığında sanat ve de halk müziklerimizin ayrı kategoriler kapsamında değerlendirilmesi normaldir.
Bugünkü tüm müzikler gibi ortaya çıkış amacını kaybetse de halk ve de sanat içerikli geleneksel müziklerimiz kültür ağacımızın en değerli dallarındandır.
Halkın içinde bu ayrıcalıklı kesimi taklit etmeye çalışanlar çıkmış, bunu dillerinde, müziklerinde, giysilerinde hep yansıtmışlardır. Rengarenk giysilerden tutun da Urfa-Elazığ vb havaları hep bu öykünmeciliğin sonucunda oluşmuş kültürlerdir.
Bunun son örneğini zaten arabesk müziğimizde yaşamıştık. Tıpkı gecekondu kesimlerimizde yaşayan halkımızın şehirli yaşamına ayak uydurmak için her yönden kendi çaplarınca geliştirdikleri yeni müzik ve kültürel yaşam biçimleri gibi…
Tarihimizin ayrıcalıklı büyüklüklerinin bugünkü yüzeysel yansımalarının hayranlığından kurtulamamış, özde değil sözdeliklerle kendilerini idare eden dar kitle ve bu dar kitleye cehaletleri ve teslimiyetçiliklerinden dolayı hayranlık bir duyan bir kesim; müziğimiz, dilimiz ve politika dahil her alanda karşımıza çıkmaktadır.
Müziğimizin ve tarihimizin yüzeyselliklerinde yaşayan bu kişileri “ah ne güzel ağdalı konuşuyor”diye takdir mi edeceğiz?
Bizler Atatürk’ün ideallerini kavramış Türk Kültür insanları olarak Türkçe konuşmayı özellikle reddeden bu kişilere en iyi yanıtımızı onları tarihin okunmayan sayfalarında bırakarak vermeliyiz.
Amacımız tarihsel uygarlığımızı yok etmek değil, üstüne yeni bir uygarlık kurmaktır…