Umman Uluslararası Ud Festivali, Aralık/2006… Gülçin Yahya Kaçar
Toplam Okunma: 6226 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 03:43
İnternet müzik yazıları ortamında gezinirken ekranıma takılan bir yazı dikkatimi çekti. Doğal akıcı diliyle yazılmış olmasından öte bir bayan Türk müzik akademik öğretim üyesinin Türkiye’yi temsilen Uluslararası ud festivaline ud icracısı olarak katılması çok ilginçti. Kendilerini tanımamakla birlikte bir Arab Ülkesinde düzenlenen uluslararası festivalde yer alma başarısını göstermiş olmasını sizlere sunmak gerekiyordu. İşte Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Gülçin Yahya Kaçar’ın an-an yaşattığı ve adeta gezgin üslubunda kaleme aldığı sanat yolculuğu:
ULUSLARARASI UD FESTİVALİ(1)
Doç.Dr. Gülçin YAHYA KAÇAR - Gazi Eğitim Fakültesi, Müzik Eğitimi Bölümü
Geçtiğimiz 2006-Temmuz ayında Umman Sultanlığı Enformasyon Bakanlığı’ndan aldığım bir davet mektubu beni son derece heyecanlandırmış ve o heyecanla çalışmalara başlamıştım.
Davet mektubunda 2-7 Aralık 2006 tarihleri arasında Umman Sultanlığı’nın başkenti olan Muscat’ta yapılacak Uluslararası Ud Festivaline Türkiye’yi temsilen ud resitali ve workshop vermek üzere davet ediliyordum.
Fransa, İspanya, Yunanistan, Fas, Tunus, Mısır, Suriye, Cezayir, Irak, Kuveyt, Bahreyn, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin katılacağı bu uluslararası festivale en tanınmış ve en iyi ud sanatçılarının katılacağı gönderilen davetliler listesinde belirtilmekteydi.
1 Aralık günü Ankara-İstanbul-Katar-Umman bağlantılı uzun bir uçak yolculuğunun ardından 2 Aralık günü nihayet Muscat’a ulaşabildim. Havaalanında beni ilk karşılayan otantik kıyafetleri içerisinde uzun boylu, yaz aylarında 60 dereceye varan hava sıcaklığından olsa gerek iyice zayıflamış ve kararmış ancak son derece güler yüzlü, saygılı, sakin, Ummanlı bir bakanlık görevlisi elimde ud’u görünce Ms. Gülçin diye seslenerek bana doğru yürümeye başladı. Diğer taraftan ceketinin yakasında ay yıldızlı bayrağımızı taşıyan, çok şık giyimli ve çok genç bir hanımefendi Gülçin Hanım diye seslendi. Değerli Umman Büyükelçimiz Engin Türker Beyefendi’nin teveccüh gösterip beni karşılamak üzere gönderdiği idari ataşemiz Aylin Hanım’dı. Bu karşılama seramonisinden sonra hep birlikte hem festivalin yapılacağı hem de kalacağım Shereton otelinin yolunu tuttuk. Yol boyunca nasıl bir ülkeye geldiğimin merakı ile etrafa bakınmaya ve idari ataşemiz Aylin Hanım’ın Umman hakkında anlattığı ön bilgileri dinlemeye başladım.
Umman Sultanı Qaboos bin Sait 1970’ de babası Sultan Sait bin Taimur’u devirerek tahta geçmiş ve yirmialtı yıldır ülkesini huzur içinde yönetiyor. Sultan Qaboos halkına karşı son derece şefkatli imiş ve bu yüzden de çok seviliyor. Umman halkındaki bu sakinliğin, huzurun nedenini biraz da sultanın yaklaşımına bağlıyorlar. İngiltere’de eğitim görmüş ve iyi derecede ud çalan bir Sultan. 1500 ud’dan oluşan büyük bir kolleksiyonun da sahibi. Ülkede uçan kuştan haberi olduğu söyleniyor. Ülke nüfusu iki milyon sekizyüzbin. Sultan geleneklerine bağlı kalmakla beraber Arap Yarımadası’nda son derece modern bir ülke kurmak için 26 yıldır çalışmış. Bunu da gerçekleştirmiş görünüyor. Dubai, Katar gibi ülkelerin aksine birkaç ünlü otelden başka yüksek bina göremiyorsunuz. Ülke, bir tarafında Umman Denizi ve daha ötesinde Hint Okyanusu diğer tarafında ise dağların eteklerindeki ve yol kenarlarındaki hurma ağaçları arasında tamamen beyaza boyanmış geleneksel mimarisi ile turistlerin ilgi odağı. Sultan beğenmediği bir yapıyı yıktırıp derhal yenisini yaptırıyor. Peyzaja ve temizliğe o kadar önem verilmiş ki geniş otobanda ilerlerken dağların bile çiçeklendirildiği dikkatlerden kaçmıyor. Üstelik ülkenin çölden ibaret olduğunu zannederken yemyeşil bir vaha ile karşılaşıyorsunuz. Ağaçlarda bizim pek alışık olmadığımız türden renkli renkli papağanlar uçuşuyor, salkım salkım çiçekler sarkıyor.
Havaalanından festivalin yapılacağı Sheraton oteline varmamız yarım saatimizi aldı. Yol boyunca bazı büyük merkezlerde “Uluslararası Ud Festivali”nin dev ilanlarını görünce kalbimdeki çarpıntının arttığını hissettim. Otele ulaştığımızda ise bütün koşuşturanların bu işe odaklandığı ve çok özenildiği yapılan posterlerden, afişlerden, dekorlardan belliydi. Otelde odama yerleştikten sonra ilk görmek istediğim yer tabii ki konser salonu oldu. Otelin en büyük 600-700 kişilik salonu konserler için dizayn edilmişti. Sahnede ud resminin dokunduğu bordo, çivit mavi, yeşil tonlarındaki renklerle bezenmiş bir ipek halı ile arka fon oluşturulmuş, yan duvarlarda ise son derece zarif, volanlı ve yerlere kadar inen tül perdelerle süslemeler yapılmış, tavan ise rengarenk ışıklandırılmıştı. Kameralar, spikerler, set ekipleri hummalı bir hazırlık içinde çalışıyorlardı. Festival akışı gündüzleri workshop, geceleri ise performans gösterileri olarak planlanmıştı. Beni Arap dünyasının zirve ismi ud virtüozü Nasır Shamma ile festivalin son gecesine koymaları hoşuma gitmedi değil. Başka bayan ud sanatçısı olup olmadığını da doğrusu merak ediyordum. Olmayınca bu mutluluğum biraz daha attı diyebilirim. Arab aleminde çok revaçta olan bir çalgı olmasına rağmen, ud ,erkekler tarafından çalınıyor. Bu yüzden bir bayanın ud çalması çok ilgi çekti. 5 aralık 2006 günü gündüz Türk müziğini tanıttığım workshop’a ilgi son derece yoğundu. Herkesin nasıl çalacağımı, neler anlatacağımı merak ettiğini biliyordum. Kısaca kendimi tanıttıktan sonra ülkemizdeki müzik eğitiminden, Türk müziğinden, müzik tarihimizden, ud eğitiminden, ud icarcılarımızdan ve sorular üzerine kendi icramın özelliklerinden ve eğitimciliğimden bahsettim. Festivale civardaki ülkelerden insanların da dinleyici olarak gelmesi ilginçti. Workshop’un süresi bitmesine rağmen sonrasında soruların bitmemesi, ilginin devam etmesi mutluluk vericiydi. Şimdi herkes akşamki performansa kenetlenmişti. Sunulan tüm workshop’lar, Devlet Televizyonu’ndan canlı olarak yayınlandığı gibi akşamki resitallerde canlı yayınla tüm Umman Sultanlığı’nda ve Körfez ülkelerinde seyrediliyordu.
“Bir Türk bayan ud sanatçısı” anonsu merakları iyice uyandırdı. Biyografimin okunmasının ardından diğer tüm ud sanatçılarında olduğu gibi yüksek bir heyecanla, derin bir nefes alarak sahneye adımımı attım. Salondaki alkış tufanından sonra büyük bir sessizlik hakim olmuştu, çıt çıkmıyordu. Sahnenin sıcaklığı o kadar güzel ayarlanmıştı ki udumun akordunun etkilenmemesi benim konsantremi ve performansımı daha da arttırdı. Derken Türk müziğinin sevilen makamlarından bir Hicaz taksimle konserime başladım. Ardından Refik Fersan’a ait Hicaz Peşrevi, Hüseynî geçiş taksimi, Hüseynî eserler, Kürdî, Nihavent, Sultanıyegâh makamlarındaki eserler ve son olarak Şerif Muhittin Targan’a ait Koşan Çocuk ve Kapris 1 no’lu teknik zorluklarla dolu iki eserle konserimi tamamladım.
Değerli büyükelçimiz Engin Türker Beyefendi’nin hemen karşımda oturuyor olması, ülkemin desteğini yanımda hissetmemi sağlarken, ülkemiz ve sanatımız adına daha güzel çalışmalar yapmam yolunda da beni teşvik etti. Büyükelçimizin, elçilik mensuplarımızın, Ummanlıların yüzlerindeki pozitif duygular, bakışlarındaki sıcaklık tamamen bana yansıdı ve gönül dolusu huzurla sahneden indim. Sonrası malum. Her konserin ardından olan tebrikler, hatıra fotoğrafları, imzalar, çiçek takdimleri…
Umman Sultanlığı’nın en büyük gazeteleri ( Oman Tribune- Leısure Tribune, Oman Muscat), dergi ve televizyonlarınca yapılan röportajlar, yayınlar ülkemizin tanıtımına katkı sağlayacağından dolayı Umman Büyükelçimiz Engin Türker Beyefendi’yi ve beni son derece mutlu etti, sevindirdi.
Ancak Umman seyahatinde beni hiçbir şey spastik çocukların okuluna yapmış olduğumuz ziyaret kadar etkilemedi. Okula yapacağımız ziyaretin haberini alan Ummanlı bayan bir milletvekili bir basın ordusuyla birlikte bizleri orada bekliyordu. Hayatımda ilk defa böyle bir okula gittim. Karşımda bu durumdaki onlarca çocuğu görünce dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Ve için için ağlayarak yutkunmaya başladım. Ama yine de göz yaşlarıma hakim olamadım. Çocuklarla öpüşüp, kucaklaştıktan sonra onlara ud çalmak istedim. Büyükçe bir salona geçtik. Sandalyeye oturdum, çocuklar da öğretmenlerinin kucaklarına. Bu çocuklara ne çalabilirim? diye düşünürken “Üsküdara gideriken” adlı İstanbul türküsü aklıma geldi ve çalmaya başladım. O kadar güzel tepkiler verdikler ki çocuklardan biri ortaya çıkıp oynamaya ve bütün gücüyle el çırpmaya başladı. Derken biri daha, biri daha ve hepsi oynayarak bana defalarca (belki 20-30 defa) Üsküdar türküsünü çaldırdılar. Daha sonra da “Daha dün annemizin kollarında yaşarken” adlı çocuk şarkısını. Onların mutlulukları bir dünyaya bedeldi. Son derece modern bir eğitim verdikleri ve böylesine kutsal bir görevi yerine getirdikleri için tüm eğitimcileri gönülden tebrik ederek son derece yoğun duygularla, birbirimize sevgi ve iyi dileklerimizi bildirerek, oradan ayrıldık.
Umman Sultanlığı’ndan ayrılma zamanı da gelmişti. Workshopların, resitallerin, röportajların ve orada yaşanan tüm bu heyecanların sonrasında kurulan dostluklar çok güzeldi. Otelden ayrılırken burnumuza gelen tütsü kokularının verdiği huzur ve mutlulukla, tekrar bir araya gelebilmek ümidiyle tüm sanatçılarla vedalaştık. Böylesine mükemmel bir uluslararası organizasyon gerçekleştirdiği, sanata ve sanatçıya bu kadar çok değer verdiği için
Teşekkürler Umman Sultanlığı….
(1) http://www.gazihaber.gazi.edu.tr/index.php?menu=view&BIK=113