Bando Müziğinde THM Etkisi… Bora Bilgin
Toplam Okunma: 7980 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 03:43
Bandolar halk türkülerini öyle benimsemişlerdi ki; her halk ezgisi adeta bir ana tema gibi kullanılırdı. Eserin girişinde ana temaya bağlı kalarak sekiz ya da on altı ölçülük küçük bir melodi çalınır daha sonra asıl melodiye gelinirdi. Eser sözlü veya sözsüz olarak icra edildikten sonra, final kısmında, tekrar sekiz ya da on altı ölçülük farklı bir melodiyle bitirilirdi. Bu eserlerin armonilenmesi çok basit bir anlayışta olup melodi sesinin üzerine üçüncü ve beşinci derecelerin eklenmesi suretiyle çok sesli hale getirilirdi.
BANDO MÜZİĞİNDE FOLKLOR ETKİSİ Bora BİLGİN(*)
Konunun başlığından da anlaşılacağı üzere bu yazıda; bando müziğinde THM(Türk Halk Müziği) etkileri ele alınacak, bu konu ele alınırken bando tarihçesiyle ilgili öz ve aydınlatıcı bilgiler verilecek daha sonra bandoların icra etmiş oldukları müzik türlerinde folklorun yeri ve önemi üzerinde durulacaktır. Ağırlıklı olarak üzerinde yaşadığımız coğrafyanın bando oluşumundan yani Osmanlı İmparatorluğu döneminden yola çıkılmış ve günümüze kadar getirilmeye çalışılmıştır.
Eskilerden başlayarak orduların kendilerine uygun müzikleri ve simgeleri olmuştur. Eski Roma atlılarının trompetleri, piyadelerinin ise kornoları vardı. Ortaçağda, Avrupa’da belli başlı her kentin bir bandosu vardı. Bunlar önemli günlerde ve törenlerde çalarlardı. Kendilerine güvence sağlamak için loncalar biçiminde örgütlenen bu topluluklar, bir araya gelmiş gezgin müzisyenlerden oluşurdu. İngiltere’deki ilk kent bandoları, geceleri saat başlarını duyurmak için obua ve benzeri çalgılar çalarak dolaşan bekçiler tarafından kuruldu. İlk ordu bandolarını, askeri birliklerin yanı sıra gezgin sivil çalgıcılar başlattı. Sonraları alaylar kendi bandolarını kurdular.
MUSİKA-İ HUMAYUN VE CUMHURİYET DÖNEMİ:
Türklerde askeri müziğin tarihinin M.Ö. IV. yüzyıla kadar geriye gittiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde davul ve sancak, egemenliğin simgelerinden sayılırdı. Selçuklular ile Osmanlılarda, devletin ve ordunun mehterhane isminde resmi müzik toplulukları olmakla beraber Mehterhane çalgıcıları askeri disiplinle yetiştirilirdi. Bu mehterhaneler çağdaş Türk bandosunu öncüsü kabul edilebilir. Osmanlılarda ilk mehterhane Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulmuştur. Özellikle 18. yüzyılda mehter müziği büyük davul ve zil gibi çalgıların çıkardıkları ses ve vuruşlarla olduğu kadar, ezgisel olarak Avrupa bandolarını bile etkilemiştir. II. Mahmut döneminde, 1826′da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla mehterhaneler önemini yitirmiş, günümüzdeki bandoların temeli atılmıştır.
18. yy.lın ikinci yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda modernleşme süreci başlamış birçok alanda yenilikler yapılmıştır. Bu hareketlenme ilk olarak III. Selim ile başlamış, III. Selim’in Nizam-ı Cedit adlı yeni bir ordu kurmasıyla, bu sürece ne kadar önem verdiğini göstermiştir.
Asıl konumuz olan bando; II. Mahmut zamanında kurulmuş ve başına Fransız Mr. Manguel getirilmiştir. Fakat kısa süre içerisinde Mr. Manguel’in bu yeni yapılanmayı başaramayacağı düşüncesi hâsıl olmuş ve elçilikler vesilesiyle yeni bir şef arayışı içerisine girilmiştir. Bu arayışlar neticesinde o dönemin bandolar konusunda en ileri ülkesinin İtalya olduğu anlaşılmış ve İtalya’dan ünlü opera bestecisi Gaetano DONİZETTİ’nin ağabeyi Giuseppe DONİZETTİ’nin getirilmesine karar verilmiştir.
1828 yılında İstanbul’a gelen Donizetti, toplam yirmi sekiz yıl gibi uzun bir zaman Osmanlı emrinde çalışmış bando müziğinin oluşturulması ve yerleşmesinde çok önemli hizmetler vermiştir.
Donizetti; hizmet süresince daha çok batı usulü nota ve enstrüman yapısını öğrencilere öğretmiş daha sonra bando müziği alanında Osmanlı’nın ilk örneklerini vermiştir. Bu örnekler hep askeri marş alanında olmuş büyük eserler vermek ya da halk ezgileri ile meşgul olmak yolunu seçmemiştir. Bunun sebepleri arasında; hem yeni kurulan bir bandonun imkân ve kabiliyetlerini zorlamak istemediğinden hem de dönem itibariyle saray etrafında rağbet gören müzik eserleri icra ettirmesini sayabiliriz. Donizetti’nin ünlü eserleri arasında II. Mahmut’a ithafen yaptığı Mahmudiye Marşı ve Sultan Abdülmecit’e ithafen yaptığı Mecidiye Marşı’nı gösterebiliriz.
Ayrıca bu tür çalışmalar yapılırken o dönemde; bu icracı kadrosunu yetiştirecek bir okula ihtiyaç duyuldu. 1831 yılında bu ihtiyacı karşılamak için Musika-i Humayun isimli bir okul kuruldu.
1839 yılına kadar tahtta kalan II. Mahmut’tan sonra yerine Sultan Abdülmecit geçmiştir ve bu sıralar Bando şefi yine Donizetti’dir. Abdülmecit döneminden sonra Abdülaziz devri gelir ki; bu dönemde de önemli işler yapılmıştır. Abdülmecit zamanında vefat eden Giuseppe Donizetti’nin yerine; dönemin Beyoğlu “Naum Tiyatrosu”nda orkestra şefliği yapan Callisto Guatelli getirilmiştir. Guatelli; Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat ve II. Abdülhamit gibi Osmanlı’nın son padişahlarından bir kısmıyla çalışmıştır.
Konumuz itibariyle Guatelli’nin önemi ayrıdır. Çünkü Guatelli, halk ezgileri ve motiflerini kullanarak ilk defa eser veren ve düzenleme yapan şeftir. Guatelli’nin bu özelliğinin sebebi; İtalyan opera ekolunu bilmesinin yanında tiyatro salonlarında kumpanya tertipleyip yönettiği için halkın hangi müzikleri beğenip beğenmeyeceğini çok iyi bilmesidir. Çok iyi bir eğitimi olmayan Guatelli, daha çok alaylı diyebileceğimiz bir müzisyen olup, uygulamadaki üstün kabiliyeti sebebiyle orkestra şefliğine kadar yükselmiştir.(1)
Guatelli; milli ezgilerden yola çıkarak beste yapma ve milli marşlar besteleme fikrini de öğrencilerine yansıtmıştır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki; dönemin padişahı Abdülaziz Mısır’a ziyareti sonrası bütün bandoların halka açılmasını istemiş ve bu tarihten sonra (1864) bando teşkilatıyla daha yakından ilgilenmeye başlamıştır.
Guatelli yerel ezgilerden yola çıkarak makamsal ve melodik motifler kullanmış, halkın rahatlıkla algılayabileceği türde eserler vermiştir. Bunlara “Şark Uvertürü”, “Osmaniye Marşı” ve “Şefkat Marşı”nı örnek verebiliriz.
Daha sonra bu saray bandosunun başına Mehmet Ali Bey getirilmiştir. Mehmet Ali Bey Musika-i Humayun’un ilk Türk bando şefidir. Eserleri arasında en meşhuru Plevne Marşı’dır.(1)
Mehmet Ali Bey’den sonra sırasıyla Saffet Atabinen, Zati Arca, Zeki Üngör, Veli Kanık, İhsan Künçer gibi isimler bando şefliği yapmışlardır. Bu dönemlerde bando adına bir folklor ya da halk müziklerinin etkilerini görebilmemiz mümkün değildir. O dönemde Tepebaşı ve Taksim meydanlarına her yıl İtalya’dan bandolar getirtilmesi adet olmuştu. Ancak savaş döneminde yurt dışından bando getirilmesi mümkün olmadığından bu iki meydan Musika-i Humayun Bandosu ve Ertuğrul Mızıkası tarafından adeta kapılmış ve bu bandolar halk konserleri vermeye başlamışlardır. Bu iki bando arasında kıyasıya bir müzik rekabeti meydana gelmiştir. Çaldıkları eserler; genellikle batı tarzında olan, klasik batı müziği repertuarına ait eserlerdi. Yukarıda saydığımız isimlerden özellikle İhsan Künçer’den biraz söz etmek yerinde olabilir.
İhsan Künçer; müzik eğitimine Musika-i Humayun’da başlamış daha sonra meslekteki ilgi ve başarısı fark edilerek dönemin askeri müzik konusunda en ileri ülkesi kabul edilen Fransa’ya gönderilmiştir. Fransa’da hem şeflik hem öğretmenlik eğitimi alarak yurda dönmüştür. 1924 yılında Riyaseticumhur Musiki Heyeti ismini alan Musika-i Humayun bandosu İstanbul’dan Ankara’ya nakledilmiştir. İhsan Künçer bu orkestranın şefliğini yaparak “Mızıka Orta Okulu” isminde bir askeri müzik okulunu kurmuş, daha sonra bu okul liseye çevrilmiştir.(1) İhsan Künçer’in çeşitli düzenlemeleri halen günümüzde geçerliliğini korumakta ve bandolarda seslendirilmektedir. Bunların arasında en çok bilineni, Ulvi Cemal ERKİN’in senfonik orkestraya düzenlemesi olan “Köçekçeler” isimli orkestra süitini bando çalgı aletlerine uyarlamasıdır. Hatta bu düzenleme; kimi müzisyenler tarafından, orkestraya melodi paylaşımı anlamında orijinalinden daha başarılı bulunmuştur. Bu konuya tekrar dönmek koşuluyla; aynı dönemde bandolardaki folklor etkilerini incelemek anlamında önemli yeri olan alay bandolarından bahsetmeden geçemeyiz.
ALAY BANDOLARI:
Yurt topraklarına ilk bandonun girmesiyle ve özellikle Donizetti ve Guatelli’nin yetiştirdiği öğrencilerin büyük emeğiyle askeri bandolar İstanbul’un farklı yerlerine ve daha sonra yurt geneline yayılmaya başlamıştır. Hatta bir dönem o kadar artmıştır ki sadece İstanbul’da otuz beş tane ayrı bando mevcuttur.(1) Askeri birlik olarak her alayın kendine has bir bandosu olması mecburiydi. Bu alay bandolarının; personelinin hemen hemen tamamı, yerel halkın içinden, bu işe yatkın ve yeteneği olan insanlardan seçilerek oluşturulmuştu. Bu tip bir topluluktan da notayı icra etmeleri beklenemezdi. Alaylı tabirinin bu bandolardaki icracılardan dolayı ortaya çıktığını belirtmek sanırım yanlış bir ifade olmaz.
Bu alay bandoları da kendi yörelerine ait kahramanlık türkü ve şarkılarını (eğer düzenleme denilirse) çalgı aletlerine göre düzenleyerek çalarlardı. Bandonun halka sevdirilmesi anlamında bundan daha güzel bir metot düşünmek o dönem için mümkün değildir. Çaldıkları eserlere örnek verecek olursak “Ey Gaziler”,”Cezayir”,”Osman Paşa”,”Plevne” gibi marşları, “Yemenim Turalıdır”, “Sabahın Seher Vaktinde Görebilsem Yârimi”, “Kâtibim” , “Kozanoğlu”, “Çilhoroz Dağları”, “Bingöl Yaylaları” gibi türküleri sayabiliriz.
Bir dönem, bandoların alaturka çalması tamamen yasaklanmıştı. Herhangi bir esere; “çalınmasında sakınca yoktur” onayı verilmezse o eser çalınamazdı. Bu yasağın sebebi müziğin sanat değerini ölçmek yerine halk tarafından gayet iyi bilinen güfteli eserlerin içerisinde, sakıncalı bir söz ya da kelimenin geçmesini önlemek amacını taşımaktaydı. Fakat bu yasağın alay bandolarına kadar inmesi söz konusu değildi. Alay bandolarının üzerindeki denetim daha az olduğundan dolayı alay bandolarında çalınan eserlerde herhangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir.
Kırsal alanlardaki alay bandoları klasik batı eserlerini çalamazlar hatta dört dörtlük müzikleri hiç çalamazlardı. Daha ziyade vals ve mazurkalar ayrıca yürüyüş marşları icra ederlerdi.(1)
Bandolar halk şarkılarını öyle benimsemişlerdi ki; her halk ezgisi adeta bir ana tema gibi kullanılırdı. Eserin girişinde ana temaya bağlı kalarak sekiz ya da on altı ölçülük küçük bir melodi çalınır daha sonra asıl melodiye gelinirdi. Eser sözlü veya sözsüz olarak icra edildikten sonra, final kısmında, tekrar sekiz ya da on altı ölçülük farklı bir melodiyle bitirilirdi. Bu eserlerin armonilenmesi çok basit bir anlayışta olup melodi sesinin üzerine üçüncü ve beşinci derecelerin eklenmesi suretiyle çok sesli hale getirilirdi. Eser; tonik, alt dominant ve dominant yedili akorlarının çözümlenmesi ile oluşturulurdu. Fakat bu müzisyenler her akorun özel adını bilmezlerdi.(1)
Armonilenecek eser partitür denilen bir tablo üzerinde sınıflandırılır ve armoni hareketleri esas olarak alto, trompet, trombon ve bas üzerinde kurulurdu. Örnek verecek olursak; do majör tonunda bir eser varsa önce bu eserin birinci akoru olan “do-mi-sol” ele alınır. Bu akorun üst notası “sol“ olduğu için dominant yedili akoru “sol” notası üzerine (sol-si-re-fa) kurulurdu. Üçüncü akor olan alt dominant akoru “fa” notası üzerine (fa-la-do) kurulurdu. Bu üç akorun enstrümanlar üzerinde dağılımını inceleyecek olursak tonik akoru; sol ve do altoya, do ve mi trompete sol ve do trombona verilir basa ise do veya mi notalarından biri verilirdi. Bu tarz bando düzenlemesine “Hacı Ahmet Takım Kurması” denilirdi. Hacı Ahmet’in bando subaylığı yapmış ve Harput’lu bir Türk olduğu söylenir.(1)
Alay bandoları bütün imkân ve yeteneklerini bu tip halk ezgilerini icra etmek alanında kullanmışlardır. Bu tarz bando müziğini diğer müzik çeşitlerinden üstün tutarlardı. Bu bandolar, askeri bando müziğinin toplum tarafından benimsenmesinde önemli katkılar sağlamışlardır.
HALİT RECEP ARMAN:
Arman; müzik öğretmenliği, bestecilik, bando şefliği ve müzik yazarlığı alanındaki çalışmaları ile çok sesli askeri müzik literatüründe iz bırakan bir isim olmuştur. 1902 yılında İstanbul’da doğan Arman, 1914 yılında İstanbul Şehir Bandosu’nda Veli Kanık’tan flüt dersi alarak müzik hayatına başlamış ve 1916 yılında Tir’i Müjgan adlı gemideki okulda müzik eğitimine devam etmiştir. Denizci subay olarak görev yapan Arman, 1931 yılında bahriyede bulunan tek bir bandoda şef olabilmek için uzun yıllar beklemesi gerektiğinden dolayı kendi isteği ile Anakara’da bulunan Riyaseticumhur Armoni Mızıkası’na müracaat etmiştir. Müracaatı kabul edilen Arman yine kendi isteği ile Konya’da bulunan 5’inci Fırka Muzika Öğretmenliği’ne atanmıştır. 1933–1937 yılları arasında Afgan Ordusu’nda bando oluşturmak için Afganistan’a görevli olarak gönderilmiştir. Afganistan’da Ordu Muzika Mektebi’nin kurulmasını sağlamış, disiplinli bir Afgan Kraliyet Bandosu oluşturmuş ve bu süre içerisinde Afgan Milli Marşı’nı da bestelemiştir. Türkiye’ye döndükten sonra yine farklı alanlarda çalışmalarına devam eden Arman; 1981 yılında hayatını kaybetmiş, Anadolu Hisarı’ndaki aile mezarlığına defnedilmiştir.(2)
Arman’ın konumuzla ilgili olan asıl yönü; bando müziğine yapmış olduğu katkılardır. Yaptığı katkıların büyük çoğunluğu, sözlü ve sözsüz olmak üzere marşlar, uvertürler, valsler ve Türk Halk Müziği düzenlemelerinden oluşan 100’e yakın eser kazandırmış olmasıdır. Türk Halk Müziği düzenlemelerine örnek olarak “Artvin Oyun Havaları”, “Çerkez Oyun Havaları”, “Karadeniz Halk Müziği”, “Balkan Horonu”, “Yine Şahlanıyor”, “Selection Of Turkish Folk Tunes”, “Köroğlu” isimli düzenlemelerin yanı sıra “Türk Halk Müziği” başlığı altında 1 numaradan 26 numaraya kadar 26 adet Türk Halk Müziği düzenlemesi yapmış fakat bu eserlerden günümüze çok az bir kısmı ulaşmıştır (15,17,21,26). Arman’ın eserleri arasında halk ezgilerinden yola çıkarak bestelediklerine “Doğuda Düğün”, “Yurt Sesleri”, “Bahar Hasreti”, “Yurda Dönüş”, “İstanbul Geceleri” isimli eserleri örnektir. Arman’ın eserlerinden bazı örnekler yazının son kısmında ek olarak sunulmuştur.
Genel olarak Arman’ın halk müziği düzenlemelerinde türküler ritmik yapıya bağlı olarak arka arkaya sıralanmış ve enstrümantal olarak yazılmıştır. Bu eserlerde Arman’ın yukarıda bahsedildiği gibi basit bir armonileme anlayışı ile hareket ettiği görülür. Daha çok “1 – 4 – 5 – 1” kalıbına bağlı kalan Arman’ın bu tutumunda, marş besteciliğinin ön planda olmasının katkısı büyüktür. Arman, marşlarında da halk müziği motiflerini sıkça kullanmış, bu marşlara örnek olarak da “Trakya Marşı”, “Gölcük Marşı”, “İnönü Marşı”, “Selimiye Marşı” vb. marşları sayabiliriz. Bu marşlardan bazı örnekler, ek olarak cd kaydında ve notalar bölümünde sunulmuştur.
Bando müziğinin Arman’a kadar olan döneminde halk müziği öğelerinin bu kadar etkin bir şekilde kullanılmadığı görülmektedir. Arman’ın bu yöndeki çalışmaları bando müziğine yeni bir anlayış getirmiş, açıkçası bando müziğinde bestecilik anlamında yeni bir çığır açmıştır. Arman’dan sonra gelen son kuşak bando müzisyenleri arasında Arman’ın izini takip ederek aynı alanda birçok eserler vermiş isimlere rastlanır.
Bu isimlerin en önemlilerinden bir tanesi; 1977 yılında Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığı’ndan mezun olan Kenan Güçlütürk’tür. Güçlütürk; Arman’dan çok etkilenmiş, aynı doğrultu ve mantıkla hareket ederek halk müziği düzenlemeleri yapmıştır. Hem askeri hem sivil bandolarda Arman’dan sonra en çok çalınan eserler Güçlütürk’e aittir. Güçlütürk’ün önemli düzenlemeleri arasında “Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar”, “Anadolu’dan Ezgiler”, “Azeri Halk Şarkıları”, “Halk Oyunları”, “Zülüf Dökülmüş Yüze” gibi düzenlemeleri örnek verebiliriz. Fakat Güçlütürk’te, Arman’da olduğu gibi bestecilik özelliği görünmemektedir. Tamamen düzenleme yolunu seçen Güçlütürk, sadece halk müzikleri değil yabancı film müzikleri, yabancı güncel eserleri de bando için düzenleyerek, bando repertuarına önemli bir hizmette bulunmuştur.
Bu müzisyenlerin dışında birçok isim yine düzenleme yolunu seçmiştir. Güzel örneklerden bir tanesi de besteci Nevit Kodallı’nın “Teli Turna” isimli eseridir. Bu eser de Emekli Bando Albay Halil Çolakoğlu tarafından bandoya düzenlenmiştir.
SONUÇ:
Cumhuriyet dönemi öncesinde halk müziklerinin etkisinde kalarak ortaya çıkarılan eserler çok az sayıda olup bizler için tipik bir örnek teşkil etmemektedir. Cumhuriyetin ilanı ile birçok alanda atılım yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi de milli bir kültür oluşturma çabalarıdır. Milli kültürümüzün oluşturulması çabalarının içerisinde müziğimizin yeri ayrıdır. Bu politikanın müzik ile ilgili olan bölümünden birisi de; 1924’te kurulan Darül Elhan bünyesinde oluşturulan Tasnif ve Tespit Heyeti; Anadolu’nun çeşitli bölgelerine giderek bu bölgelerdeki halk müziklerini derlemişlerdir. Türk bestecileri eğitim için Avrupa’ya gönderilmiş ve yurda döndüklerinde milli müzik kültürünü oluşturma çalışmaları içerisine girmişlerdir. Eserlerinde bu yönde hareket etmişler, çoksesli müzik bilincini halk seviyesine indirgemeyi amaç edinmişlerdir. Bu ve bunun gibi atılan adımlara asker kökenli müzisyenlerin ilgisiz kalması düşünülemezdi. Askerlerin arasından yetişen yetenekli müzisyenler bu tip eserleri bandoya düzenleme yolunu seçmişlerdir.
Bu müzisyenlerin aleyhlerine olan sebeplerden bir tanesi bestecilik eğitimi almamış olmalarıdır. Bu yüzden hazır bir ezgi ya da türküyü düzenleme yoluna gidilmiştir. Nitelik olarak (birkaç istisna hariç) çok tatmin edici olmayan bu eserler bando repertuarlarında 1930’lu yıllardan itibaren fazlaca görünmeye başlamıştır. Bu tarihten itibaren eserlerin artmasının önemli sebeplerinden bir tanesi, yukarıda belirttiğimiz gibi Arman’dır.
2003 yılına kadar Türkiye genelinde askeri ve sivil olmak üzere toplam 150 civarında bando bulunmaktaydı. Bu bandoların 110 kadarı askeri bandoların mevcudunu oluşturmaktaydı. Böyle bir ortamda Türkiye’nin en ücra köşelerinde ve en küçük askeri birliklerde dahi bandolar vardı. Bu bandoların genel mevcutları, ordu bünyesindekiler hariç ortalama 15’i aşmamaktaydı. Bu bandoların asıl görevi askeri törenleri icra etmek olduğu için bu kısıtlı kadroyla ancak marşlar ve küçük ölçekli eserler çalınmaktaydı. Mevcut kadrolarıyla bu bandoların senfonik eser icra etmeleri mümkün değildi.
2003 yılında yeniden yapılandırılan askeri bandolar; küçük birliklerin birçoğundan kaldırılmış, yeni oluşturulan merkez bandolar Bölge Bandosu ismini almıştır. Bu yapılanmayla personel sayısı artırılan bandoların daha nitelikli eserler çalabilmesi ve etkin olarak halk konserleri icra etmelerine olanak sağlanmıştır.
Günümüzde ise her bando halk müziklerimizden düzenlenmiş eserleri çalmaktadır. Teknolojinin de gelişmesiyle nota yazımın bilgisayar ortamında yapılması ve icracıya gerek duyulmadan anında dinlenebilmesi gibi kolaylıklar sayesinde, ihtiyaç duyulan eserin, kısa bir zaman dilimi içerisinde bu işe meraklı ve yetenekli gençler tarafından bandoya uyarlama yapılmaktadır.
Klasik batı müziği repertuarlarından oluşturulan konser programlarında halkın bu müziğe yeterince ilgi göstermemesi (özellikle Anadolu’da) bandoları bu yöne sevk etmiştir. Bandolar bulundukları bölgelerde halk müziklerini kendi enstrüman yapısını dikkate alarak düzenleme yapmakta ve bu eserleri halk konserlerinde icra etmektedir. Hatta birçok bando halkın ilgisini çekebilmek için (yöreye ait olan veya olmayan) halk müziği enstrümanlarını bando ile eşlikli kullanarak dikkat çekmeye çalışmış ve bu tarz konserlerde halkın yoğun ilgi ve beğenisiyle karşılaşmıştır. Bunların arasında kimi bandolar halk oyunları ekiplerini kullanarak konserlerini daha renkli hale getirmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde folklor kültürü oluşmaya başlamasından itibaren bando müziği de bu oluşumdan etkilenmiş, özellikle Cumhuriyet’ten günümüze kadar olan zaman diliminde bu etkilenmeyi, icra ettikleri eserlerle göstermektedirler.
__________________________________________
* MSGSÜ Müzikoloji Bölümü
KAYNAKÇA:
1. GAZİMİHAL Mahmut Ragıp, Askeri Muzikalar Tarihi.
2. TEKİN Erhan, “Halit Recep ARMAN”, Cumhuriyet Döneminde Askeri Müzik ve Gelişimi Sempozyumu, 23–25 Ekim 2003, Ankara.