Müzik Her Derde Deva mıdır?.. Y.Doç.Dr.Göktan Ay
Toplam Okunma: 3781 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 03:43
Müzik; Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de tedavide kullanılmıştır. Şam’daki Nurettin Şifahanesi’nde, hüzne karşı güzel sesli hanendeler ve usta sazendeler tarafından günde üç sefer fasıllar yapıldığı. Sultan II. Beyazıt zamanında, başka ülkelerde akıl hastaları hapsedilir ya da zincire vurulurken, Tunca nehri kenarında yaptırılan Darülşifa’da sinir hastalarının müzikle tedavi edildiği ve çok da iyi sonuçlar alındığı kaynaklarda belirtilmiştir.
Yazı Başı:
Müzikle tedavi, asırlardan beri uygulanmakta olan ve günümüzde de yaşatılmaya çalışılan bir olgudur. Evliya Çelebi “müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisi konusunda yeteri bilgi ve deneyime sahip darüşşifanın hekimbaşısı, hastalarına önce çeşitli müzik makamları dinletiyor, kalp atışlarının hızlanıp ya da yavaşladığına bakıyor, yararlandıkları uygun melodiyi belirliyor, şikayetleri ve benzer hastalıkları bir araya getiriyor, darüşşifanın müzik ekibine haftanın belirli günlerine konserler tertipletiyordu. Zihni açma, hafıza ve hatırları güçlendirmede İsfehan, aşırı hareketli, heyecanlı hastaları sakinleştirmede Rehavi, sıkıntılı, karamsar durgun ve neşesiz hastalara Kuçi makamının iyi geldiğini” seyahatnamesinde belirmektedir.
Müzik; Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de tedavide kullanılmıştır. Şam’daki Nurettin Şifahanesi’nde, hüzne karşı güzel sesli hanendeler ve usta sazendeler tarafından günde üç sefer fasıllar yapıldığı. Sultan II. Beyazıt zamanında, başka ülkelerde akıl hastaları hapsedilir ya da zincire vurulurken, Tunca nehri kenarında yaptırılan Darülşifa’da sinir hastalarının müzikle tedavi edildiği ve çok da iyi sonuçlar alındığı kaynaklarda belirtilmiştir. Çalışmalar yapan Tümata yanında, Psikiyatr Dr. Adnan Çoban’ın* kurmuş olduğu TÜTEM (Türk Tedavi Musikisi) gurubunu, Ahmet Şahin AK’ın** kitabını da belirtmekte yarar vardır,
Ahmet Hakkı Turabi tarafından yazılan, Gevrekzâde Hafız Hasan Efendi ve Mûsikî Risâlesi, Türk müzik tarihinde müzikle tedavi başlığını taşıyan tek eser olarak kabul edilmektedir.
Geçen hafta Edirne’ye bir sınav için gittiğimde görmemi istedikleri , “ruh ve bedeni şifa kaynağı: II. Bayezid Külliyesi” ni gezme fırsatı bulduk.
1682 yılında Edirne’yi ziyaret eden Evliya Çelebi’nin “Orada bir Darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz ” diye bahsettiği, yapıldığı dönemde Osmanlı’nın en iyi hastanelerinden biri olan II. Bayezid Külliyesi’ndeki Darüşşifa, Trakya Üniversitesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen restorasyonla Sağlık Müzesi adını almış ve 2004 yılında “Avrupa’nın En İyi Sağlık Müzesi” ödülüne layık bulunmuş…
Sultan II.Bayezid Külliyesi, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu ve 8. Osmanlı Padişahı Sultan II.Bayezid tarafından yaptırılmış. Sultan II. Bayezid’in Akkirman seferine çıkarken 1484 yılında temelini attığı, yapılar topluluğu 4 yıl kadar kısa bir süre içinde bitirilerek hizmete açılmış.
Gerek ilgili vakfiyelerden elde edilen bilgiler, gerekse tarihçilerin ortak görüşü olarak külliye;
1) Cami
2) Medrese-i Etibba
3) Dârüşşifa,
4) Tâbhane,
5) İmaret,
6) Çifte hamam,
7) Değirmen,
Köprü,
9) Su dolapları (değirmeni döndüren, hamam, bahçe v.s. için gerekli suyu Tunca Nehri’nden çeken dolaplar.) kısımlarından oluşmakta.
Abdurrahman Hibri Çelebi, Külliye hakkında şunları yazmaktadır:
“Merhum Sultan Bâyezid Han, Tunca Nehri kenarında sarayı sultani (yeni saray) semtinde yaptırdığı câmi’i şerif ki sene sülüse Tısayn semanimae H.893 (1488)’de tamamlanmıştır. Dört duvar üzerine yapılmış büyük bir kubbe ile orta derecede ve benzeri bulunmayan bir camidir.
Yanında cennet bahçesi gibi Harem’i vardır. İki tarafında birer şerefeli iki zarif ve yüksek minaresi vardır. Yine iki yanında tâbhaneleri ve nimeti bol imaretiyle dârüşşifa ve medresesi ve hamamı ve Tunca Nehri üzerinde altı gözlü kemerli bir su köprüsü ve köprüye bitişik değirmeni ve su dolabı vardır”
Günümüzde Külliye’yi oluşturan yapılardan bir bölümü (çifte haman, değirmen, su dolabı ve Külliye sitesi içinde bulunup vakfiyede adları geçmeyen, bunun için de Külliye birimleri arasında sayılmayan sübyan mektebi ve mehterhane ise vakfiyede adlarına rastlanan saathâne ve 10 dükkân) maalesef yıkılmış, temel izleri bile silinmiştir. Dr. Rıfat Osman bey’in çektiği hamamın, değirmen ve su dolabının yıkık durumdaki birer fotoğrafı bulunmaktadır.
Külliye’nin cami hariç bölümleri Trakya Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılan bir protokol sonucu Trakya Üniversitesine devredilmiş. Trakya Üniversitesi’nin yoğun restorasyon çalışmaları sonucu Külliye’nin Darüşşifa ve Medrese bölümleri hizmete açılmıştır.
Darüşşifa, günümüzde Edirne Sağlık Müzesi’ne dönüştürülmüş ve ziyarete açılmıştır. Burada müzikle tedavi ile ilgili görsel/işitsel çalışmalar tarihe uygun olarak verilmektedir.
Sempozyumlarda konu ile ilgili uygulamalı bildiriler, hem bizlere hem de yabancılara ilginç gelmektedir.
Yazılı kaynaklar ve yapılan çalışmalar sonucunda hangi makamın, hangi hastalığa/hastalıklara iyi geldiği aşağıdaki gibi kabul görmüştür;
1) Rast Makamı: Akıl hastalıklarına iyi gelir, kemik ve beyne etkilidir, aşırı uyumayı engeller, nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuklarda oluşan dengesizlikleri düzeltir. “Ey benim nazlı cananım severim kimseler bilmez, Bir iştir geldi başıma çekerim kimseler bilmez”,”Unutulmuş birer birer, eski dostlar eski dostlar, Ne bir selam ne bir haber, eski dostlar eski dostlar”
2) Irak Makamı: Kuşluk ve ikindi vakti etkili olup, menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır, omuz, kol, sol kol ve ellere etkilidir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir, korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır.
3) Isfahan Makamı: Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. “Aşık oldur kim kılar canın feda cananına, Meyli canan etmesin her kim ki kıymaz cananına”
4) Zirefkend Makamı: Sırt, mafsal ağrılarına ve kulunca faydalı olup, beyinle ilgili ağız çarpılmasına, kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir.
5) Büzürg Makamı: Kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır; boyun, boğaz, göğüs, ciğer ve kalp ve yan böğür (basen) için etkilidir.
6) Zengule Makamı: Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgili olup; kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Hayal ve sırlar telkin eder, uyku verir masal duygusu verir.
7) Rehavi Makamı: Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür için faydalıdır.
Hüseyni Makamı: Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer, kalp ve ruhların iltihabını söndürür ve yok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Gizli ateşli nöbeti ve günde bir kere gelen ateşli nöbetin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyi gelir. “Hicran oku sinem deler, olmaktadır halim beter”, “Keklik dağlarda çağıldar, yavrum diye diye ağlar, Günden güne yansa dağlar, görenlerin bağrı yanar”
9) Hicaz Makamı: Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına, üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesine etki eder. “Affeyle suçum ey gül-i ter başıma kakma, Bir bağrı yanık aşıkım etdiğime bakma”, “Aşkı seninle tattı, hicranla yandı gönül, Evvel coştu, taştı da, şimdi uslandı gönül”, “Hiçbir şeyde gözüm yok, sen yanımda ol yeter, Kapkaranlık odama, mehtap gibi dol yeter”
11) Nihavend Makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. “Ağlamakla, inlemekle ömrüm geçip gidiyor, Devâsı yok, garip gönlüm günden güne eriyor”, “Ateş olup yaksan da , gonca güller taksanda, Ahu olup baksan da, affetmem asla seni” Aşka Gönül Vermem Aşka İnanmam, Yıllarca Boş Yere, Ağlayıp Kanmam”
12) Neva Makamı: Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir. “Yine bağlandı dil bir nev-nihale, Misali gelmez alemde hayale”,
13) Uşşak Makamı: Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyük erkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalıdır. “Gönlümün bir hali var ki gam değil kasvet değil, Neş’e dersen hiç değil mahzun-i firkat değil”, “Hicran oku sinem deler, olmaktadır halim beter, Bu iftirak artık yeter, insafa gel ey şiveger”, “Akşam oldu hüzünlendim ben yine, hasret kaldım gözlerinin rengine”
14) Acem Aşiran Makamı: Kemiklere ve beyne etkilidir. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrıyı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır.
15) Segah Makamı: Şişmanlık uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur. “Dil harab-ı aşkınım sensin sebep berbadıma, Bir teselli ver gelip bari dil-i na-şadıma”
16) Pentatonik Melodiler: Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk müziğinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. Kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar. Çocuklara, 9-10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi önerilmektedir.
*Dr. Adnan Çoban, Müzikterapi / Ruh Sağlığı İçin Müzikle Tedavi (CD hediyeli), TİMAŞ Yay, İstanbul, 2005
** Ahmet Şahin Ak; Avrupa ve Türk-İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi / Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006