Bu Halk, Klasik Müziği Neden Sev(e)medi… Serhan Bali
Toplam Okunma: 3879 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 05:42
Eğri oturup doğru konuşalım. Senfonik müzik ve opera, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren bu ülkede kafalara vurulurcasına sevdirilmeye çalışıldı. Taşralara senfoni orkestraları götürüldü, köylerde resitaller verildi, ama bu çabalar, devrin müzisyenlerinin halka tepeden bakan tavırları yüzünden pek çok kez geri tepti.
Kimi zaman, Sivas’a da yakıştırılan, nüktedanın birinin vakti zamanında yapmış olduğuna inanılan “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” esprisi pekâlâ Anadolu’nun herhangi bir şehrine uyarlanabilir. Bir semboldür burada Bayburt… Çünkü zulüm olarak görülecekse eğer bu müzik, “bir zamanlar sevdirilmeye çalışıldığı şekliyle”, Kars’ta da zulümdür, Denizli’de de… Çoksesli müziğin yerleştirilmeye çalışıldığı ilk yıllarda olduğu gibi, senfonik müziği, operayı sevdireceğiz diye, henüz kendi entelijansiyamızın bile kabul etmekte zorlandığı (veya ele güne karşı hoşlanıyor gözüktüğü) kompleks eserlerden oluşan programlarla halkın karşısına çıkılırsa, “senfonik müzik, opera bu ülkede niye kök salmadı” yollu ahlanıp vahlanmalar sürer gider.
Batı’da senfonik müzik, oda müziği ve opera önce aristokrasinin, sonra burjuvazinin ve çağımızda özel sermaye-devlet ikilisinin koruyucu kanatları altında gelişti. Anlaşılması görece kolay, popüler eserler dışında bu müzik hiçbir zaman gerçek anlamda “halkın müziği” olmadı. Bugün de öyledir. Hal böyleyken, çoksesli müzikle ciddi anlamda Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, o da tepeden inme yöntemlerle tanışabilen düşük eğitim düzeyine sahip geniş kitlelerin, bu sosyolojik zinciri hiçe sayarcasına, senfonik müzik ve operayı bir anda kucaklaması düşünülebilir miydi?
Eğri oturup doğru konuşalım. Senfonik müzik ve opera, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren bu ülkede kafalara vurulurcasına sevdirilmeye çalışıldı. Taşralara senfoni orkestraları götürüldü, köylerde resitaller verildi, ama bu çabalar, devrin müzisyenlerinin, ne yazık ki, halka tepeden bakan ve sürekli ona “inmekten” bahseden, “bırakın şu gelişmemiş teksesli müziğinizi de çoksesli müziği anlamaya çalışın” diye tercüme edilebilecek snop hal ve tavırları yüzünden ne yazık ki pek çok kez geri tepti.
Son yıllarda, Türkiye’de 80 kuşağının da çoksesli müzik icracılığında devreye girmesiyle birlikte, bu “resmi” yaklaşımda ciddi kırılmalar gözlemliyoruz. Rengim Gökmen yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) son Bayburt konserinde de bu “modern anlayışın” değişik bir tezahürüyle karşılaştık ve açıkçası mutlu olduk. Senfonik müziğin, operanın “doğru yaklaşımlarla” bu ülkenin en ücra köşelerine dek yaygınlaşabilmesi yolundaki inancımız pekişti. Neden pekişti? Çünkü bu “sivilleşmiş” yeni anlayış, halka tepeden bakmıyor, onunla aynı dilden konuşmaya gayret ediyor ve empati kurabiliyordu artık.
CSO, 17 Nisan günü Bayburt Kültür Merkezi’nde verdiği tarihi konser için çok akıllıca bir repertuar seçmişti. Ferit Tüzün’ün yerel ezgilerle yüklü “Esintiler” adlı eseriyle açılan konser, Rossini’nin “Sevil Berberi” operasının kıvrak uvertürü, Brahms’ın çok sevilen Beşinci Macar Dansı ve Sarasate’nin solistten yüksek teknik beceri isteyen “Çingene Havaları”nı (solist: Hüseyin Ulutaş) içeriyordu.
Bayburt devlet erkânının tam kadro izlediği konsere halkın ilgisi de çok büyüktü. Genci, yaşlısı, türbanlısı, başı açığıyla büyük şehirlerde görmediğimiz renklilikte bir izleyici profili vardı salonda. Hatta “ehram” denilen yerel örtüsünü kuşanıp gelmiş bir Bayburtlu hanım ulusal basınımızın epeyi ilgisini çekti. Alkışlar coşkuluydu. Özellikle, programa son anda dâhil edilen -lise öğrencilerine yönelik- gündüz konserinde her eserden sonra coşkulu alkışlara eklenen ıslıklar ve çığlıkların haddi hesabı yoktu. Bu konserde salonu dolduran gençler, Gökmen sayesinde tüm orkestra çalgılarının tınılarını tek tek duyabildiler. Gökmen bir de, -her yerde çok sorulan- “orkestra şefi ne işe yarar”ın cevabını da verseydi iyi olurdu.
Her iki konserde de en büyük ilgiyi, bariton Tuncer Tercan’ın çok güzel bir tınıya sahip sesi ve usta yorumuyla sunduğu, Turgay Erdener orkestrasyonlu halk türküleri gördü.
Türkülerin arasında, Bayburtlu ilkokul öğrencilerinden oluşan bağlama topluluğu, “Bayburt Methiyesi”ni seslendirdi: “Söyleyin Bayburt’un vasfi halini/Dünyada bulunmaz bir eşin Bayburt”
CSO’nun tarihi Bayburt konserinin “halkçı” karakterinden bahsettik yukarıda. Bunda, orkestranın genel müzik direktörü olan ve aynı zamanda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevini de yürüten Rengim Gökmen’in yer yer “Danny Kaye’vari” esprilerle süslediği sıcacık sunumunun payı büyük.
Bu konserlerin ardından hep aynı şey umulur; hiç olmazsa birkaç kişi senfonik müziğin ve operanın tınıları kulağında yer etmiş halde ayrılsın salondan ve tekrar gelsin bir başka konser için… Demesi kolay ama hangi konsere gelsin? Sinemanın bulunmadığı, tiyatronun ayda iki defa “uğradığı” Bayburt’tan bahsediyoruz ki Anadolu’nun pek çok ili bu durumda… Senfonik müzik, opera bu etkinliklerle yaygınlaşsın istiyoruz ama devamını konserler, TV-radyo yayınları, CD kayıtları gibi yan aktivitelerle destekleyemedikten sonra neye yarar? Neyse yine de enseyi karartmadan yola devam etmekte fayda var, zira gelişmeler umut vaat ediyor.
_______________________________________________
http://cumaertesi.zaman.com.tr/?bl=8&hn=5444
* M.D. : Musiki Dergisi