Müzik Yazarları Hakkında Bazı Tesbitler… Recep Uslu
Toplam Okunma: 4319 | En Son Okunma: 24.11.2024 - 01:36
Sayın Recep Uslu Dergimizde yayınlanan (http://www.musikidergisi.net/?p=247) yazı üzerine yazmış. Aktarıyoruz: “Ayhan Sarı’nın “müzik yazarları”nı konu alan yazısı aslında birçok doğruları dile getiriyor, ama gözden kaçırdığı noktalar var….”
“Geleneksel Türk müziğinin yazı aleminde bir verimsizlik gözlenir” olmuş mudur? Sorusuna doğru cevap, mevcutları iyi değerlendirmekle mümkün olabilir. Günümüzdeki durumu “tarihe, yazamıyan ama bol bol konuşan bir kuşağın hüküm sürdüğü bir dönem olarak geçecek” diye noktalandırmak doğru mudur yeniden düşünülmelidir.
Tespit “müzikbilimsel titr sahibi müzik uğraşanlarımızın sayısının giderek artışını göz önünde bulundurduğumuzda, sorgulamamız gereken bir takım olguların olduğu, artık kaçınılmaz bir hal aldığı” doğrudur, ama nedenleri sanıldığı gibi “yazamıyorlar veya yazmıyorlar da bol bol konuşuyorlar?” yargısına hapsedilemez.
Yazıda daha sonra Şehbal’den başlayıp Orkestra dergisi arasında anılan çok kısa bir gezintiyle dergicilik tarihi hakkında bilgiler yer verildikten sonra:
“Bugün ise Türk müzik dergiciliğimizde bir verimsizlik hakimdir. Oysa dergi yazıları dönemi her açıdan tesbit etmek, tarihe veri-düşünce-kaynak aktarımı bakımından önemlidir. Gelecek kuşaklarımız bizleri ne ile değerlendirecekler?” yargısı yapılmaktadır.
Evet, ortada sorgulanması gereken bir durumu:
“…tarihe yazamıyan ama bol bol konuşan bir kuşağın hüküm sürdüğü bir dönem olarak geçecektir. Üstelik müzik bilimsel titr sahibi müzik uğraşanlarımızın giderek artışını göz önünde bulundurduğumuzda, sorgulamamız gereken bir takım olguların olduğu artık kaçınılmaz bir hal almıştır” şeklinde belirtmeli miyiz?
“Neden yazmıyorlar veya yazamıyorlar da ileti gruplarından ayak üstü sohbetlere dek bol bol konuşuyorlar, Oysa dört başı mamur makalesiyle yazdıklarının arkasında tarihe karşı sorumluluk hisseden yazarlara ihtiyacımız bulunmaktadır”
Bu sözlere de müzik yazarları aramaya devam edin, çağrınıza cevaplar gelecektir, diyoruz.
Duruma bir de bu taraftan bakalım:
“dört başı mamur makalesiyle yazdıklarının arkasında tarihe karşı sorumluluk hisseden” bilim adamı ve yazar olmak kolay mı? İlkokul, orta, eğitim, lisans ve üniversite üstü eğitim yapacaksınız, bu konularla uğraşanlarla yarış edip ipi göğüsleyeceksiniz ve bilim adamı olduğunuz önce siz hissedecek, daha sonra kendi birikiminizi ve yine kendi imkanlarınızla masraflarını karşılayıp, araştırıp, kaleme alıp “dörtbaşı mamur makale” yazacaksınız; yazınızı önce bildiri halinde tartışmaya açmak için sempozyuma başvuracaksınız ve sizden sempozyumda bildiri sunma parası istenecek, dergiye göndereceksiniz saçma gerekçelerle (haklı gerekçeler için bir şey diyemem) geri çevrilme, yanlış değerlendirilme ve buluşunuzun çalınma korkusunu aşacaksınız, herhangi bir dergide yayınlanacak. Sonuçta bilim adamı ne kazanacak? Gurur..,
Bu gururun iki anlamı olmalı, ülkesine, milletine hizmet etmiş olma gururu ve ödüllendirilme gururu (para da dahil). Her ikisi de ülkenin kendi kurumları veya ülke içinde bulunan kurumları tarafından onore (para da dahil) edilmenize bağlıdır. Size geri dönüşü olmayan, bilim çevresinde yayınlanmayan yazılar, makaleler havada uçup giden sözlere benzer.
İnternet ortamında tartışmalar, tartışmaya kalkışan, tartışan kişiler kadar okuyanları da bilgilendirmektedir. Tartışmaya katılmak veya katılmamak tercih meselesidir. Tercihler beklentilere bağlıdır. Tartışmak güzeldir. Tartışılsın, ileti araçlarından yararlanılsın. Güzel sonuçlar eskilerin dediği gibi “Barika-i hakika, sadme-i efkar”dan (hakikat şimşekleri fikirlerin tartışılmasından) doğar. Daha sonra bunlar “dört başı mamur makalelere” dönüşür.
İşte tam bu sırada problem başlıyor, ortaya çıkan “dört başı mamur” (burada mutlak imardan söz edilmiyor) yazıyı kim onore edebilecek (para, ödül, yayın destekleme, telif hakları, konuyla ilgili dergide yayınlama vs. gibi).
İleti ortamında tartışmanın, ayaküstü sohbetler yapmanın, bol bol konuşmanın sakıncası yok. Sonuçta ortada konuşulan problem bizim problemimiz, ama ortaya çıkan “dört başı mamur makaleler”i nasıl ödüllendirebileceğimiz, ödüllendirmenin ilgili kişiler tarafından uygun yapılamamasıdır.
Siz çalışıp didinip bilim adamı olacaksınız “efendim İngilizce bilmiyorsanız bilim adamı titri alamazsınız”; “aile bildirimi doldurdunuz mu?”, “vergi iadesi zarfları doldurdunuz mu?” (biliyorum şimdilerde kalktı); veya projeniz var ama “prosedürü yerine getirdiniz mi, formları eksiksiz ve yanlış doldurdunuz mu” benzeri muamelerle karşılacaksınız…
Saygınlığınızı hissedemiyorsunuz, onore olduğunuzu hissedemiyorsunuz.
İnternet dergilerine yazı yazacaksınız. Herhangi bir telif ödenmediği gibi bir de okuyanlar kaynak göstermeden, telif hakkı ödemeden kopyalayacaklar? Engellenebiliyor mu? Yıllar önce bir arkadaşın internet sayfasına verdiğim II. Bayezid’le ilgili bir yazıyı Fransa’da bir internet sitesinde görünce şaşırmıştım. Kaldı ki birçok kişi bu sıkıntıyı taşıyor, niçin internete yazı yazsın, ödüllendirildiği için değil, arkadaş hatırına.
Kişiler kendi fikirlerinin ve buluşlarının yayınlanmasını; dört başı mamur makale halinde yayınlanmasını arzu ederler, bilim adına; gelecek kuşak adına; ama çoluk çocuğunu, geleceğini, gelirini düşünüyorsa ve buna rağmen üretiyorsa bir başka engel olan meslektaşlar arasındaki çekememezlikle nasıl baş edebilir ki? Ödüllendirme olmazsa.
Evet Ayhan Sarı haklı: “Basılı kaynak açısından yazılarımızı yayınlayabileceğimiz tek bir yayın organı bile bulamaz hale geldik. Doğrudan müzik yayın organı olarak süregelen, basılı anlamda bir tek Orkestra Dergisi var ki O da yazı sıkıntısı çekiyor”. Buna Musikişinas gibi birkaç dergi daha ekleyebiliriz.
Ama yazı sıkıntısı çekilmesinin sebebi biraz da resmi kurumlar, sponsorlar. Her emeğin bir maliyeti olacağı düşünülmelidir. Bilimsel bir yazının maliyeti asla göz ardı edilmemelidir. Sırf bu yüzden yarım kalan yazılar, hatta yarım haliyle yayınlanan yazıların olduğunu görüyoruz. Çünkü ister fen, ister sosyal bilim olsun; bilim yapmak pahalı bir faaliyettir.
Evet, kişi “yazı delisi” olabilir, fakat yazıların masrafını kim karşılayacak ve ödülü ne olacak. Sponsor kim olacak, bu işe ne kadar bütçe ayırabilecek?
Sorularına verilecek olumsuz cevaplar bence müzik yazarlığını itici hale getirmektedir.
Buna rağmen hiç de en azından bir kısmı için “yazamıyorlar”; günümüz için “tarihe, yazamıyan ama bol bol konuşan bir kuşağın hüküm sürdüğü bir dönem olarak geçecek” diyemeyiz. Yazanların kıymetini bilsek yine bir aşamadır.
Ama yine de müzik yazarı aramaya devam edilsin, hatta yarışmalar düzenlensin, ortaya ödüller konulsun, mutlaka yazar birileri çıkacaktır.
_____________________________________________
Recep Uslu “Müzik Yazarları Hakkında Bazı Tesbitler…” musikidergisi.net