Geleneğin Kurumlaşmasındaki Doğum Sancıları Niye Hala Bitmedi?(2002)… Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 2905 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:06
Yüzyıllardır süregelen kültürümüzün en önemli öğesi geleneksel Türk müziğinin ne olup olmadığı, ne olması gerektiği tartışmaları güncelliğini günümüzde de sürdürmektedir. Bizler hala kurumlaşamamanın getirdiği sancıları her yerimizde hissediyoruz. Geleneksel Türk müziğinde(GTM) yeniden yapılanma çalışmalarının başlangıcından bu yana 200 yıla yakın bir süre geçti. Ara ara gerek politik, gerekse müzikal müdahaleler oldu. Geleneksel yapı özünde aynı kaldı ama üst yapı çağımızın gereklerine bir türlü uyarlanamadı…
Gelenekten kurumlaşmaya fikrinin ortaya çıkmasında, gelenek kuralları ile tıpkı hukuk kurallarına benzer bir kurallar bütünü arasında müziğimiz açısından bir bağlantı, eşgüdüm kurma fikri ana etkendir. Fakat düşünce şekli olarak geleneksel müziğimizde hukuk tutarlılığı düzeyine gelemediğimiz bir gerçektir. Bu nedenle geleneğin kurumlaşması ayrıntılarını oluşturacak olan kurallar yerine, bunların belirlenmesi ve uygulanması gereğine duyulan ihtiyacı biraz daha açık sözlü ve cesur şekilde gündeme getirmek daha uygun olacaktır.
Gelenek milli duyguları ve sevgiyi içinde barındıran ve her vatandaşın benliğinde yaşatılması gereken değerler bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Geleneksel anlayışlar içindeki farklılıklar kendi haline bırakıldığında iç kültürel çatışmanın ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Bireyin ilk öğretiminden itibaren okudukları ile gördükleri arasındaki fark onu kendi içinde de bir iç çatışmaya, kültürel huzursuzluğa girmesine neden olmaktadır. Sözü edilen bu iç çatışma toplumun dinamik beyin güçlerini, dolayısıyla yönetimsel seçim güçlerini birinci planda etkilediğinden hemen her alana yayılan gizli bir çekişme şeklinde yansıyarak kısır bir döngüyü meydana getirmektedir. Gelenekselin objektif yaklaşımını beyninde ve yaşam tarzında algılayamamış toplumlar içten içe, sessizce çatışmakta bu da toplumsal gelişme sürecini geciktirmekte, gelenek, hukuksal ve yasal değerlerin önüne geçmektedir.
Geleneksellikle hukuk, gelişmekte olan toplumların en büyük çekişmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü gelişmekte olan toplumlarda gelenek ile yönetmelik arasında olması gereken eşgüdüm sağlanamamıştır. Hemen her alanda bir kesim geleneksel kurallara göre yaşayıp davranırken, bir kesim de yönetmelik kurallarına göre yaşamaktadır.
Kurum “belirli düşüncelerin, davranış kalıplarının, bireyler arasındaki ilişkilerin ve karşılıklı görevlerin oluşturduğu, kökü bir takım törelere, geleneklere dayalı toplumsal örgütlenme” anlamına gelmektedir. Kurumlar belli bir toplumsal düzeni sürdürme araçları olup kendi düzenleri içinde değişmez bir karakter taşırlar ama toplumsal düzen değişince kurumlar da kökten değişirler. Kurumsal okulun toplumbilimcilerinden L.Ward şöyle demektedir: “Toplumda bir savaşım vardır. Ama bu, bir varolma savaşımı değil, bir kurumlaşma savaşımıdır.”
Geleneksel Türk müziğinde temel olarak üç akım kendini hep hissettirmiştir. Klasikçiler, yenilikçiler ve piyasacılar. Bunlar birbirleriyle hiçbir zaman anlaşamadılar. Yenilikçiler hep marjinal kaldılar. Öyle veya böyle varlıklarını sürdürenler ve dediklerini yaptıranlar da, daha doğrusu herşeyin olduğu gibi kalmasını ve doğal akışına bırakılmasını sağlıyanlar piyasacılar ve klasikçiler oldular. Ben bunları müziğe dümdüz olarak sadece girenler ve çıkanlar olarak algılıyorum. Yani müziğin ana ögesi olan sanatı hep ikinci planda görenler. Onlar müziği derinlemesine düşünmezler. Çünkü ustaları zamanında düşünmüşlerdir. Ustalarından daha iyi düşünebilecekleri gibi düşünceleri bile yoktur. Burada hepimizce malum olan Türk müziğinin gerçek ustalarını ayrı bir tarafa koyduğumu özellikle belirtmek isterim.
Arel’i yüzyılımızın en büyük kuram ve uygulama ustası olarak görürler ama O’nun yaptığı uygulamaların yanına bile yaklaşamamışlardır. Arel’in l940’dan itibaren 15 yıl boyunca çabaladığı ileri atılımlar vefatından sonra bıçak gibi kesilmiştir. Bilindiği üzere Arel Türk müziği egitiminin serbest bırakıldığı yıl konservatuarın başına geçmiş, beş yıl sonra sözleşmesinin yenilenmesini istemiyerek istifa etmiştir. Bu sözleşmesinin yenilenmesini istememesinin ardında piyasacılarla yaptığı mücadelenin başarıya ulaşamaması yatmaktadır. Bilindiği gibi mücadelesini, kendi kurduğu İleri Türk Musikisi Cemiyeti’nde sürdürmüştür. Vefatından sonra Onun öğrencileri olmakla haklı bir şekilde öğünen Türk müziği adamlarımız Arel’den aldıklarının sadece tortularıyla bu işi idame ettirmişlerdir. Bu idameyi hala tartışıyoruz. Bu tartışmalar artık sancıdan da öte kronik bir ağrıya dönüşmüş durumdadır.
1980’lerde C.ORHON, M.TORUN, Y.TURA ile yeniden başlıyan atılımlar l990’larda küçük dalgalarla devam etti. Ama gelinen nokta yine GTM’nin 1930’ları, yani GTM’nin populer yönünün, bir başka deyişle piyasa yönünün ağır basması oldu. Bugün görünen olgu bir anlamda da artık sanat özelliğinin kaybolmaya başladığıdır.
GTM’ni günümüzde tek himaye eden kurumlar olan TRT ve Devlet Korolarında bırakın yenilikçi ve atılımcıları bulmayı, klasikçiler bile buralarda cılız bir sese dönüştüler. Ve sonuç: Yine piyasacılar hakim. Sanat yerini eğlenceye bırakıyor. Yani son günlerin meşhur deyimiyle “makul çoğunluğun zevkine”. Evet makul çoğunluğun müzik zevki önemlidir ama bizler ve toplumda az da olsa varolan düzeyli sanatseverler(burada düzeyli sanatseverler diyorum ama bilindiği gibi makul çoğunluk da kendi zevkine sanat demektedir. Bu neden le ben sanatın başına kavram kargaşası olmasın diye “düzeyli” kelimesini eklemek zorunda kaldım) yani sanat kaygısı duyanlar için makul çoğunluğun müziği pek bir şey ifade etmemektedir.
Her ne şekilde olursa olsun akademik eğitim hor görülemez. Görülmemelidir. Evet, GTM hala tümüyle eğitimli, okullu olamamıştır. “ İşte konservatuar’dan popçu yetişiyor”, “GTM’ni okullular iyi icra edemiyor” vs gibi fikirlerin bile bugün revaç bulması kurumlaşamamızın bir sonucudur. Akademik bilimsel bakış açısının, geleneğin bazı yönlerini törpülemesi, çağa uyarlaması bilimin bir gereğidir. Ve görevidir. Gelenekseli oluşturan görüşler bütünü, kurumlaşmadan, bilimsellikten, üstün değildir.
“Aman GTM daha fazla erozyona uğramasın” anlayışıyla hiçbir gelişme yapmadan varolmaya çalışmak, yani tutuculuk yapmak eldekinin de günden güne erimesi sonucunu getirmektedir. GTM’nin eski ve emektar ustalarının da gerek yaş gerekse vefat gibi nedenlerle bir bir çekilmeleri sonucu oluşan boşluk ,yerlerine getirilen kötü kopyalarla dolamamaktadır. Çünkü onlar da yerlerine gelmesi gereken yenilerini hazırlıyamamışlardır.
Artık GTM’nin resmi kurumları vardır. Bu kurumların gerçek anlamda kurumlaşması çabalarında yaşanan ana sıkıntı sürekli gelişen çağda net ve uygulanan bir yönetmeliğin bir türlü ortak olarak belirlenememesidir. Her başa geçen kendi anlayışını uygulamakta, sonraki gelen eskinin yaptıklarını yıkıp başka bir uygulamaya geçmekte, böylece bir yap-boz savaşımı yaşanmaktadır. Geleneksel Türk müziği’nin varolan kurumlarında tıpkı hukuk gibi net yasaları, hedefleri olan bir ortak bir yönetmeliğe ihtiyaç duyulmaktadır.
Sanat kaygısı güden her GTM anlayışının hemen hiçbir uğraşanı içinde bulunulan durumdan memnun olmadığı görülmektedir.
Peki ne yapılmalıdır?
GTM sanatçılarının içinde ortaya çıkan öze bağlı atılımcı çalışmalar desteklenmelidir.
Müzik sadece esere girmek ve çıkmak olarak icra edilmemelidir. Yorumuyla, nüanslarıyla, eserin bestelendiği çağın edebi durumu ve bestecisinin koşulları dikkate alınarak, eserin duygusal görkemini ortaya çıkararak seslendirecek, en ince ayrıntılı komaların bile tek ses olarak duyulabileceği, sözlerin tane tane anlaşılabileceği , mızrapların aynı vuracağı, yayların aynı çekileceği, çalgılar arasındaki ses, volüm ve tını dengesinin yerli yerine oturtulduğu orkestra, koro veya küçük oda müziği gruplarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ve en önemlisi, Kültür Bakanlığı bünyesinde GTM sanat düzeyinin denetlendiği RTÜK benzeri bir GELENEKSEL TÜRK MÜZİĞİ ÜST KURULU kurulmalıdır.
Sözlerimi burada bitirirken saygılarımı sunuyorum.
Dr. Ayhan SARI
(*) 9. İSTANBUL TÜRK MÜZİĞİ GÜNLERİ, 02-03 Mayıs 2002 İTÜ Sosyal Tesisleri Salonu, TMDK, Maçka-İSTANBUL “Müziksel Gelişmemizin Değerlendirilmesi Sempozyumu” nda bildiri olarak sunulmuştur. www.musikidergisi.net