Şimdi de Nazlı Ilıcak. Yazsak mı Yazmasak mı?… Dr. Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 3238 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 00:52
Önce Can Dündar Yazdı. Cevabımızı verdik(1). Şimdi de Nazlı Ilıcak(2). Şöyle diyor yazısında: “…Bu muhteşem melodileri dinlerken tatlı bir uykuya dalıyorsunuz. Bir kâbusla uyanıyorsunuz: Sene 1934 ve Türk musikisi radyolarda yasaklanmış. Gerçi 8 ay(!?MD) sonra yasak kaldırılıyor ama, bugün hâlâ Bizans kültürünün katkısıyla oluşan Türk Klasik Musikisi’nden, üstelik “Batıcılık” adına vazgeçilmesinin mantığını anlayabilmiş değiliz…” Olacak şey değil. Yazara göre GTSM Bizans katkısıyla oluşmuş ve Cumhuriyet dönemi başlarında Batıcılık adına vazgeçilmişmiş. Üstelik sayın yazar bunu anlıyamıyorlarmış.
Yazarın yazısına “muhteşem melodiler” şeklinde giriş konusu yaptığı şarkılardan “solsan da sararsan- (Mısırlı İbrahim Ef. 1872-1933), dışında “Ölürsem Yazıktır-(Hayri Yenigün 1929 Mayıs’ta bestelemiş), “Şarkılar seni söyler- (Muzaffer İlkar 1910-1987; yasak sırasında 24 yaşında) yasakla ilişkilendirildiğinde pek de uyuma -uyanma sürecine denk gelmediği görülebilmektedir.
Ayrıca yasak sekiz ay değil 1 yıl 9 ay, 4 gündür(2 kasım 1934, Cuma-6 Eylül 1936, pazar).
Nazlı Ilıcak’ın, Can Dündar’ın aynı konuda yazdığı yazıdan(3) etkilendiği açıkça anlaşılıyor. Çünkü yasak süresini O’da sekiz ay olarak belirtmiş. Toplum hayatı içinde hiç sayılabilecek bu kısa sürenin, gelecek bütün müzik hayatımızı etkilediği şeklinde bir yorum yapıyor ki, Toplumların kültürlerini değiştirmede 300 yıl bile yeterli gelmezken, bu kadar kısa bir sürenin müzik hayatımızı etkilediğini düşünmek, sonuç çıkarımı açısından işin kolaycılığına ve dar görüşlülüğüne kaçmaktan başka bir şey değildir.
Üstelik ilk Türk müzik araştırmacılığımız bu yıllarda kurumlaşmaya başlamış, ilk defa gerek THM, gerek GTSM eserlerimiz, 1926’da büyük geleneksel Türk müzik adamlarımızın üyeliğiyle kurulan “Tasnif ve Tesbit Heyeti” sayesinde notaya alınmaya başlanmış, Anadolu’da Derleme Gezilerine çıkılmış, GTSM’nin kaynak kişilerinden şarkılar notaya alınırken şiddetli tartışmalar yaşanmıştır.
Bu yasağın o dönemde GTSM’nin içinde bulunduğu düzensizlikten kaynaklandığını sayın yazarlar kavrayamıyorlar. Bu yazarlarımıza o dönem taş plak kayıtlarındaki çalgı ve ses icra birlikteliği-entonasyonu ile bugünkü toplu seslendirmeleri karşılaştırmalarını öneriyoruz.
Bu ilerleme hep o dönemde atılan ders niteliğindeki uygulamalar sayesinde olmuştur. Ali Rifat Çağatay ilk koro konserinin(1921) ardından Tanburi Cemil Bey’in Oğlu Mesut Cemil 1940’larda ilk klasik koro geleneğini vb. başlatmışlardır.
Bu mudur yasaklama? Bunu idrak edemiyorlar.
Ya GTSM’nin “Bizans kültürü katkılarıyla oluştuğu” savına ne demeli? Bunu üzerinde yazmaya değer bir konu olarak bile görmüyoruz. Çünkü bu husus artık dinozor söylemine dönüşmüştür.
Bu türlü kıt bilgi sahibi yazarlarımız, Menderes döneminde neden geleneksel Türk müziği konservatuarı kurulmadığı idraksizliği yanında, Atatürk’ün aramızdan ayrılışından ancak 37 yıl sonra bir konservatuar temeli atıldığının hesabını yapamıyorlar. Eğitim olarak 17, Radyoda ise (1934-36) 2 yıl’a yakın, yani aynı yıllar içinde toplam 17 yıllık(1926-1943) bir icraat düzenlemesini ballandıra ballandıra siyaset malzemesi yaparken (1938-1975) arasındaki 37 yıl sürecinde niye atılım yapılamadığını –üstelik imkan ve iktidar varken- yazı konusu yapmıyorlar. Çünkü amaçları başka…
Sorsanız yıllardır cevap aynı: Asıl suçlu faiz Lobisi; dış mihrakların toplumu bölme dedikodu galeyanları ve bu galeyanlara hemencecik geliveren halk; diğer yanda paraları götüren bir kesim ile bunların maşası, destekçisi gazete, TV vs medya yazarları…
Kırılgan toplumun kırılgan musikisi var on yıllardır geleneksel ev/konak sofalarında.
Ve TRT’de adeta bir okul işlevi gören GTSM eğitim ve müzik icralarını ve serbestçe faaliyetlerini sürdüren musiki cemiyet ve derneklerini ve hatta dini tarikatları hiç dikkate almıyorlar.
Yasak böyle mi olurmuş? İnsanın “bunlar yasak görmemiş” diyeceği geliyor.
Üstelik GTSM içinde nice büyük insanımızın (Atatürk sonrasında) büyük bir tutuculukla -H.Saadettin Arel’i ve İleri Türk müziği görüşlerini adeta yok sayarak- müziğimizin gelişimini “her şeyi ben bilirim edalarıyla” engellediklerini, aşıklık geleneğimizi yok ettiklerini, engellediklerinin seslerini, tüm devletsel resmi güçlerine rağmen kısamadıklarını, sadece geciktirdiklerini ve tüm bu egemenliklerinin asıl yasaklamaları sonucunda bugün gelinen durumu göremiyorlar mı?
Daha düne kadar bir çalgı metodumuzun olmadığını, bu milletin kaset çalarlarına on yıllardır GTM gözdedağarının giremediğini, henüz müzik tarihimizin ana kaynaklarının, bırakın Osmanlıca olanlarını, Fransızca’dan bile çevrilmediğini bilmiyorlar mı?
Sayın Ilıcak ve benzeri yazarlarımız, söylemek isteriz ki: Bu çuvaldız diğer çuvaldızlardan büyük. Bu nedenle önce kendinize batırmanızın sözünü bile etmeye gönlümüz razı gelmiyor.
Ve yakın tarih müzik geçmişimiz olgusu, günlük yazı yazma mantığı bakış açısıyla gününüzü kurtaramıyor, aksine daha da batırıyor….
***
GTM’nin 1828′den itibaren gelen sürecine bakmıyorlar.
Tutturmuşlar bir yasak teranesi.
Geveleyip duruyorlar…
Dr. Ayhan Sarı
__________________________________
(1) http://www.musikidergisi.net/?p=150
(2) http://arsiv.sabah.com.tr/2007/11/26/ilicak.html
(3) http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=829