“Ahmed Avni Konuk “Kar-ı Natık” ve Küpe üzerine…” Musiki Dergisi


Toplam Okunma: 4835 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 20:55
Kategori: Müzik İleti Grupları

Günlerdir Türk Musikisi İleti Grubunda bir “küpe” dir gidiyor. Konu Ahmed Avni Konuk’un 119 makam kullandığı “Kar-ı Natık” eserinde “küpe” diye terimin olup olmadığı. Eserin notası 1994 yılında TRT Müzik Dairesi Başkanlığı tarafından yayınlandı. Daha önce de Sayın M. Kemal Karaosmanoğlu’nun hazırlamasıyla Nota Yayıncılık tarafından Fihrist-i Makamat adı altında yayınlanmıştı. Eseri notaya aktaran ve yazılı hale getiren Neyzen Hacı Emin Dede’dir.
Dr. Emin Kılıç Kale bu eseri yorumlarken “küpe” diye bir terim ortaya atıyor. A.A.Konuk her makam bölümüne güya küpe diyor. Yeniden alevlenen tartışmalarda küpenin ne olduğu bir türlü çözülemiyor. TRT sanatçılarından Neyzen Ekrem Vural ve hanende Tahir Engin İçöz’ün 1983 yılında Terimin mucidi Dr. Emin Kılıç Kale ile Gaziantep’te gerçekleştirdikleri röportajda şöyle diyor:
KÜPE NE DEMEKTİR? Dr. Emin Kılıç KALE
1-Küpeler, eserlerde sahiplerinin yarattıkları, sanat olmayan, yani mana taşıyan, yani ilahi, yani yapıcı kısımlardır. Yani o sanatkarın, alem-i mana ile ilgisi ancak o küpe çerçevesi içindedir. Onun dışındaki kısmı sanattır. Onu inkar etmiyoruz. Müthiş, taktire şayan. Fakat bizim aradığımız o değil. Onu sanatkarlar arasın. Bize onlardan gıda yoktur.
2-Musikide yeni bir ışık tutmak istiyorum. Sanatkar olmayan pek az bestekar var. Halbuki bizim peşinde olduğumuz musikinin sanatla ilgisi yoktur. Bir eserin tekmilinin(zemini nakarat, meyan) küpe halinde olması nadirdir. Yahut da bestekarların eserlerinin içinde tekmili küpe halinde olan eserler nadirdir. Ayinler müstesnadır. Üzerinde durmayı düşünmeyi değer. Mesela Dede Efendi�nin, Itri�nin eserleri küpe halinde değildir. Sanat bakımından kimse üzerlerine gelemez. Bu sanatkarlar kendilerini sanattan alamıyorlar. Yahut da o ilahi dem kendinde sonuna kadar devam etmiyor. Bir noktadan sonra demden uzaklaşıyor.
3-Bu izahlarla peşinde koştuğumuz musikiyi takdim etmiş oluyorum. Yani musikimizin varlığı ortaya çıkıyor. Üstünlük - aşağılık değil. Misal verelim: Elimizde 24-26 ayin vardır. Bütün bu ayinler başından sonuna kadar küpe halindedir. Zaten herkes ayin yapamaz. Ayin bestekarlık işi değildir.Ayin yapabilen ilahi bir dem içinde olabilendir. Onun için dergahta terbiye icabı ayini yapan bestekar meydanda olduğu halde hiç biri sahip çıkmak istemez.
4-Ahmet Avni Konuk�un eserleri arasında küpe olmayan eseri yoktur. Hacı Emin Dede�nin seksen küsur taksimi var, hiçbir noktasında küpe dışı nağme yoktur.
En büyük bestekar Buhurizade Itri küpe bakımından en fakiridir. Müthiş sanatkar olmuştur. Onun için Avrupalılara Türk Musikisi hakkında bilgi vermek için Itri�nin eserlerini verirler. Itri sanatta üstün fakat bizim aradığımız sanat değildir.
Bu türlü tartışmalarda alışılageldiği gibi herkes bir şeyler söylüyor.
Ama kanımızca en objektifini aşağıda yazsını sunduğumuz Sn. Tevfik Bildik betimliyor.
Çünkü yıllarca hamasiyet dolu yaklaşımlar müziğimize hiçbirşey vermedi.
Götürdüklerini zaten görüyoruz.
Müziğimizde kazanılması gerekenler dışarı itildi. Şimdi kalanlar 11+11 birbirleriyle maç yapıyorlar, zaten istedikleri de buydu…
Tevfik Bildik’in düşünceleri ve gözlemleri açısından değerli bir bakış açısıyla kaleme aldığı yazısını aynen kendi üslubuyla ve yazım şekliyle aktarıyoruz:
“Küpe Nedir ve Fihrist-i Makamat”
Merhaba;
Bendeniz yaklaşık 20 senedir klasik musikimizin manasını, estetiğini ve tekniğini anlamaya çalışıyorum. Bu süre zarfında dikkate değer miktarda eseri inceledim. Hamparsum notasını da yeni nota gibi çok şükür okuyabiliyorum. Şimdiye kadar okuduğum ve incelediğim bu kadar esere rağmen açıkça ifade etmek mecburiyetindeyim ki “Küpe” denen şeyin tarifinden tek kelime anlamadım.
Bizim terkiplerimiz vardır. Hepsi muhakkak surette farklı bir renge, hissiyata ve ifade kabiliyetine sahiptir. Bu terkiplerle farklı estetik güzelliklerde birçok eser bestelenmiştir. Şaheserlerimiz vardir, güzel eserlerimiz vardır, orta seviyede eserlerimiz vardır, laf olsun diye bestelenmiş eserlerimiz vardır ve hatta keşke bestelenmeseymiş dedirten eserlerimiz vardır.
Ama “Küpe” diye bir meselemiz yoktur. Lütfen anlayabileceğimiz bir şekilde izah buyurunuz.
Butun sanatlarımız yazılı olmayan, tecrübe ile tespit edilen, kendi kaidelerini ancak icra edildikleri zaman yine
kendi bünyelerinde ortaya cikaran özelliktedirler.
Böyle olunca nota da musikimizin hiçbir şeyini ifade etmeye muktedir değildir. Sadece bir hatırlatma aracıdır. Ahmed Avni Bey’in nota bilmemesinin hiçbir mahzuru yoktur.
Muhteşem Dilkeşide faslı ve Ruy-i Irak Ayin-i Serif dehasini isbata kafidir. Fakat öğrenmemek icin direnmesini anlayamıyorum.
Son 5 asırda icra ettiğimiz musikimiz maalesef artık devrini tamamlamış ve tarih sahnesinden silinmiştir. 4-5 ses aşağıdan icra edilerek uğultuyu andıran seslere artik musiki demek abesle iştigaldir. Onların asıllarını bozmadan oldukları gibi muhafaza etmeye çalışmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktur.
Türk Musikisi’nde artık taksim yapabilen sazende kalmamıştır. Ayin-i Şerif icrası pes akord sebebiyle tahrif edilmistir. Saz musikimiz dinamizmini kaybetmiştir. Sazlarımızın tınıları bozulmuştur.
Hal böyle iken tarifi bile doğru-dürüst yapılamayan
yeni kavramlara ihtiyacımızın olmadığınıi düşünüyorum..
“Ayin-i Şeriflerin hepsi küpe’dir deniyor.” Ne demektir bu? Bu küpe denen mefhum sadece dini musikiye mi mahsus?. Neden Dede ve Itri’nin hiçbir eserinde küpe yokken Ayinler bunların dışında?

Haci Arif Bey sarki bestelemeye basladi ve buyuk formlar terkedildi. Salim Bey’in muhtesem Muhayyer Pesrev ve Saz Semaisi vardi. Cemil Muhayyerleri besteledi Salim Bey unutuldu. Nedim Aga’nin nefis Sultani-Yegahlarini Arif Bey’inkiler golgede birakti. Hamparsum Bayati-Araban fasli besteledi ama Sadullah Aga’nin fasli yaninda hicbir sey ifade edemedi.vs.
Nota kullanmayisimizin bize kazandirdigi bu en onemli ozellik, kotu eserin tabii bir eleme sonucu unutulmasi, iyinin ise asirlar sonra bile terennum edilmesini sağlamasidir.

Zekai Dede’nin oglu Ahmed İlhami Efendi musiki muhitimizde “Hafiz Ahmed Efendi” olarak istihar etmis bir zattir. Dede’ligi yoktur. Cile cikarmamistir. Mevleviyye ile beraber Kadiriyye Naksibendiyye ve Rifaiyye muhibbidir. Babasindan icazetli bir hattat oldugunu, hafiz-i Kur’an oldugunu biliyoruz. Dede’ligini ilk defa sizden duydum. Eger bir sanat adami golgede kalmissa bu onun vasat bir sanatkar olmasindan kaynaklanir. Mahviyyetkarlik tabii ki ustun bir meziyyettir fakat konumuzla alakasi olmadigi kanaatindeyim. Itri, Dede, Zekai Dede, Osman Bey, Cemil Bey gibi sanatkarlar mahviyyet sahibi olmadiklarindan mi herkesce bilindiler ve tarih boyunca unutulmayacaklar. Hayir sadece deha sahibi ozel insanlar olduklari icin. Tabii ki her bestekar eserlerini yayilmasini icra edilmesini ister. Fakat bu is maalesef istemekle olmaz. Bir nasibisidir.Evet cok haklisiniz mesele hala anlasilamadi. Yayinlayacaginiz calismayi bekliyoruz.
Terkip degil, sube degil, avaze degil, form degil peki ne? Sadece
musikinin degil her isin bir felsefesi vardir. Bir de teknigi ve metodu vardir.
Gelelim ustadin tarifine;
i) “Sanat olmayan”!!!!! anlayamiyorum.
ii) “Mana tasiyan” Alemde hersey bir mana tasir. Ne manasi bu?
iii) “İlahi olan” Alemde hersey ilahidir. Mesela ilk aklima gelen
Tatyos’un Karcigar Pesrevi ilahi bir eser degil mi? Zaharya’nin Agir Cenber Besteleri ilahi ayetler degil mi? Kus sesi de ilahidir, kapinin gicirdamasi da ilahidir. Ama bir de san’at estetigi denen bir sey vardir.
iv) “Yapici ve tekamule goturucu” Yine ayni seyi tekrar edecegim. Her eser yapicidir ve iyi de olsa kotu de olsa tekamule goturur.
Son olarak bir misal olmasi icin, birkac ay evvel sizden ricam uzerine lutfedip gondermek nezaketini gosterdiginiz Dr. Emin Kilic Kale’nin Suznak Kupe’si ile alakali birkac sey yazacagim. Eserin guftesi bir misra.”Senden ozge kimse yok feryadima” . Müsemmen usulunde ve 5 olcuden olusmakta. Neva perdesinde Hicaz’dan ibaret bir cumle. Neva’da karar ediyor. Ben boyle bir Suznak bilmiyorum. Evet terkiplerimiz zaman icerisinde taninmayacak degisikliklere ugramistir. Mesela Zekai Dede’nin bir Muhayyer-Kurdi Fasli vardir. Bugun kullandigimiz Muhayyer-Kurdi ile hicbir alakasi yoktur. Ama burada bambaska bir durum sozkonusu. Sunu da
anlayabilirim. Emin Bey Suznak’i boyle hissetmis ve eserin basina da Suznak yazmistir. Herkes istedigini yapmakta serbesttir. Fakat bizim musikimiz bu degildir.
Birkac gundur dusunuyorum. Sadece soyle bir cikis yolu bulabildim. Dr. Emin Bey hakikaten buyuk bir ilahi cezbe icerisinde bunlari bir sathiyye seklinde soylemistir. Hal ehlinin ask ile terennum ettikleri ilahi kelami anlamak haddimiz degildir. Daha sonra ogrencileri tarafindan bu hal anlasilamadigi icin, ustadin da hic tasvip etmeyecegini dusundugum degisik manalar yuklenmistir. Mesele sirazesinden cikmistir.
Lutfen beni affedin. Sizi uzduysem sahsi zayifligima verin. Niyetim halisdir.
A. Tevfik Bildik




Hoşgeldiniz