Musikimizin Seyir Defterinde TRT (1998)… Yılmaz Karakoyunlu
Toplam Okunma: 3845 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 21:07
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk müziğinin yasaklanmasından yana olanlar arasında üstâd bestekârlarımız da vardı. Ünlü Mülkiye Marşı’nın bestekârı Musa Süreyya Bey bunların başında geliyordu. Yetişip ustalık kazandığı Darülelhan’ın kapatılmasını bile önermişti… Kemal Emin Bara “Türk musikisi mutfak paçavrasıdır. İsteyenler başlarına sarık yapsınlar. Başı ağrımadan Türk musikisi dinleyenlerin kafası herhalde balkabağından yapılmıştır.” diyebiliyordu…. Mildan Niyazi Ayomak, “Beşyüz yıl bu musiki hiçbir yenilik göstermemiştir, Bu musiki “alaturka” değil, “alatekke” veya “alasaltanat” musikisidir” diyordu…Türk musikisini hoyratça hırpalayan günün modasına karşı çıkan tek kişi Rauf Yekta Bey’di.
Yazı Başı :
Konfüçyüs(İ.Ö. 551-479) bir ülkenin ahlâk değerlerini ve uygarlık düzeyini tanımlayan ölçütler getirmişti: “Bir ülkenin yönetim ahlâkı ve yücelik değerini anlamak istiyorsanız, o ülkenin müziğini dinleyiniz” diyordu.
Bugün bu görüş geleceğimizin değerlendirme kriteri olabilir mi? Önce iki önemli tespiti ortaya koyalım sonra gençlerimizin dünyasında musiki geleceğimizi tartışalım.
* * *
İlk tespitimiz şu: Türk musikisi son yıllarda gençler arasında hızla yaygınlaştı. Bu sevindirici gelişmenin gerisinde TRT’nin iki önemli programının büyük etkisi olduğunu gençlerin kendilerinden dinledim. Bu iki program, Ziya Taşkent yönetimindeki “Radyo Sanatçıları Konseri” ile Kutlu Payaslı’nın yönettiği “Gönül Bahçesinde Nağmelerimiz” isimli programdır.
Önceki gece Kutlu Payaslı’nın “Gönül Bahçesinden Nağmelerimiz”programında, Türk pop müziğinin ustası müteveffa Onno Tunç’un bir bestesi seslendirildi. “Vurgun yemiş misali gönlüm tutuldu aşka…” sözleriyle başlayan şarkı, müsikimizin sesleriyle yeni bir değer kazanıyordu.
Çok sayıda sanatçının el ve gönülbirliği ile ortaya çıkardığı bu eseri, salonu dolduranlar huş içinde izlediler. Batı müziğinin inceliklerini taşıyan eseri, Türk müziğinin renkleriyle süsleyen yorum güzelliğini Murat Akçay düzenlemişti. Kanun üstadı Tahir Aydoğdu nefis bir girişle dinleyicileri eserin derinliklerine hazırlıyordu. Nurten Demirkol düzenlemeyi gerçek lezzet ve zarafetle yorumladı. Eserin özgün niteliklerini kendi ustalığı ve musikimizin değerleriyle zenginleştirdi. Sesinin güzelliği, bu yorum inceliğinin her perdesinde bir musiki ziyafeti sunuyordu.
Kuşku yok ki bu yeni yaklaşım, Türk müziğinin geleceğinde genç kuşakların zevklerini ve bekleyişlerini değerlendiren bir isabetli öngörüşün eseridir. Hicazların, hüseynilerin, uşşakların, nihavendlerin yeni zevklerle ortaya koyduğu eserlerde yirmibirinci yüzyılın müzik anlayışımızı değerlendireceğiz. Kutlu Payaslı ve TRT Türk Sanat Müziği Müdürü Özgen Gürbüz’ü kutluyorum.
* * *
Bakın hangi sıkıntılarla musiki değerlerimizi oluşturmuş ve bu günlere gelmişiz:
Musikimiz Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli bir darbe yemiş ve bir süre yasaklanmıştı. Türk müziğinin yasaklanmasından yana olanlar, hatta ölümcül eleştirilerde bulunanlar arasında üstâd bestekârlarımız da vardı. Ünlü Mülkiye Marşı’nın bestekârı Musa Süreyya Bey bunların başında geliyordu. Yetişip ustalık kazandığı Darülelhan’ın kapatılmasını bile önermişti.
“Bağı hüsnün o güzel gülleri soldu” isimli ünlü uşşak şarkının bestekârı Kemal Emin Bara, “Türk musikisi mutfak paçavrasıdır. İsteyenler başlarına sarık yapsınlar. Başı ağrımadan Türk musikisi dinleyenlerin kafası herhalde balkabağından yapılmıştır.” diyebiliyordu.
“Ne olur bir an bana olsan vefâkâr” isimli ünlü hicazkâr şarkının bestekârı Mildan Niyazi Ayomak, “Beşyüz yıl bu musiki hiçbir yenilik göstermemiştir, Bu musiki “alaturka” değil, “alatekke” veya “alasaltanat” musikisidir” diyordu.
* * *
Türk musikisini hoyratça hırpalayan günün modasına karşı çıkan tek kişi Rauf Yekta Bey‘di. “Bu görüşler, milli kültürümüz açısından affolunmaz bir hatadır ve musiki cinayetidir” diyordu. Musikimizin ayakta kalacağını ve yeni değerlerle zenginleşeceğini söylüyordu. Herkesin Gazi’ye yaranmak için yırtındığı dönemde Rauf Yekta Bey’in cesareti akıl alacak iş değildi.
Musiki bilmediğini kabul eden felsefeci İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Türk musikisinin gerçek ve bilimsel değerlerini savunan Rauf Yekta Bey için “yarım akıllı neyzenbaşı” diye alay ederek musiki tartışmalarını bilimselliğin dışına çıkararak kişisel suçlamalara dönüştürüyordu.
* * *
Doğunun bütün musiki türleri tek sesli, batının bütün müzik türleri, pop müziğinden klasiklerine kadar çok seslidir. Ve kuşku yoktur ki musikimizin gelişebileceği en önemli doğrultulardan birisi de çok sesliliktir. Ama bir ülkenin yaşam değerlerini gerçek anlamda yansıtan incelikler de o ülkenin kültür varlığı ve geleceği bakış açısının zenginliğidir. Musiki bunların başında gelir.
TRT’nin yeni anlayışı ve uygulamaları önemli bir gelişme aşaması oluşturuyor. Gençler bu yeni yaklaşımla musikimizde yeni eserler yaratacaklardır. Bu aşama, gerçeği yansıtan önemli bir gelişme ölçütü olacaktır. Yeter ki güzel örnekler verelim.
TRT ilk güzel adımları attı…
08 ŞUBAT 1998 http://arsiv.sabah.com.tr/1998/02/08/y22.html